28 Ağustos 2012 Salı

icra hukukunda sıra cetveli

Sıra Cetveli İle İlgili Sorunlar 
Dr. Adnan Deynekli*

Giriş 

      Bir icra takibinde mahcuz mallar satıldıktan sonra satış bedeli hacze iştirak etmiş bulunan alacaklılara hisselerine göre paylaştırırlar. Paraların paylaştırılması icra takibinin son aşaması olup icra memuru tarafından re’sen yapılır. Satış tutarının bütün alacaklıların alacağını karşılaması durumunda sıra cetvelinin düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. İcra memuru İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 138. maddesine göre satış bedelini paylaştıracaktır. 
      Satış bedelinin alacaklıların alacaklarını karşılamaması durumunda icra müdürü kendiliğinden hacizler yapmaktadır. Bu hacze tamamlayıcı haciz denmektedir (İİK m. 139). Tamamlayıcı hacizler yapılmasına rağmen mahcuzların satış bedeli bütün alacaklıların alacaklarını karşılamıyorsa icra müdürünün bir sıra cetveli düzenlemesi gerekir (İİK m. 140). Ülkemiz ekonomisinde son yıllardan meydana gelen dalgalanmalar nedeniyle vadesinde borcunu ödemeyen borçlunun malları bütün alacaklıların alacağını karşılamaz hale gelmiş ve bunun sonucunda da sıra cetvelinin önemi artmıştır. Hacizde sıra cetveli hacze iştirak etmiş olan alacaklılar gözetilerek düzenleneceğinden öncelikle hacze iştirak konusu üzerinde durulacak, daha sonra sıra cetveline karşı başvuru yollarına değinilecektir.  
      Hacizde sıra cetveli borçluya ait mahcuzun satış bedelinin tüm haciz sahibi alacaklıların alacaklarını karşılamaması halinde düzenlenirken, iflasta sıra cetveli düzenlenmesi zorunludur. Zira iflas tasfiyesine katılan bir alacağın alacaklı tarafından münferiden cebri icra yoluyla takip edilmesi mümkün değildir. İflas alacaklıları bu alacaklarını sıra cetveline kaydettirmek suretiyle talep edebilirler. Müflisin aktiflerinin bu taleplerin hepsini tatmin etmesi çok defa mümkün olmayabilir. İflasta prensip alacakların eşit olarak ödenmesi ise de, bu eşitlik mutlak eşitlikten çok adaletin temin edilmesini amaçlayan bir eşitliktir. Bu nedenle alacakların belli bir sıraya göre tahmin edilmesi düşünülmüş ve sıra düzenine ihtiyaç duyulmuştur. İşte bu ihtiyaç ve ileride sıra cetvelinin önemi bölümünde değinileceği nedenlerle iflasta sıra cetveli düzenlenmesi zorunluluğu kabul edilmiştir. Alacaklıların taleplerini mümkün olduğu ölçüde karşılama amacı güden iflas tasfiyesinin en önemli bölümünü sıra cetveli teşkil etmektedir. 
      Bu tebliğde hacizde ve iflasta sıra cetveli konusunda genel açıklamaların yanında uygulamada tereddüt yaratan ve yaratacak konulara değinilmektedir. 
1- HACZE İŞTİRAK VE HACİZDE SIRA CETVELİ 
A- Hacze İştirak Konusundaki Sistemler ve Türk Hukukunda Hacze İştirak Sistemi  
      I- Hacze İştirak Konusundaki Sistemler 
      Bir alacaklının koymuş olduğu hacze, başka alacaklıların katılıp katılamayacağı konusu ayrı hukuk sistemlerinde farklı işlenmiştir. Örneğin Alman Hukukunda malı ilk haczettiren alacaklı adeta bir rehin hakkı kazanmakta ve bu hak dolayısıyla öncelikli olmaktadır. Dolayısıyla sistemde hacze iştirak mümkün değildir.  
      Fransız Hukukunda ise, alacaklıların eşitlikle tasfiyeye katılabilirler, iştirak edebilirler. İsviçre Hukukunda ise, ilk hacizden sonraki 30 gün içinde iştirak etmiş bulunan alacaklılar ilk grubu teşkil eder. Bundan sonraki 30 günlük dönemler içinde hacze iştirak edenler de sonraki grupları teşkil ederler.
      II- Türk Hukukunda Hacze İştirak Sistemi

      Türk Hukukunda ise iştirak hali İsviçre’ye göre daha dar tutulmuştur. Hacze iştirak konusu İcra ve İflas Kanunu ile 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Borçluya ait malların birden fazla alacaklı tarafından haczi durumunda, mahcuzun satış bedeli tüm alacaklıların alacaklarının karşılaması halinde bir sorun bulunmamaktadır. Ancak, satış bedeli tüm alacaklar toplamına yetmezse işte o zaman hacze iştirak problemi ortaya çıkmaktadır. Bu durumda elde edilen satış hasılatının haciz alacaklıları arasında, yasal düzenleme şartları içinde adil bir şekilde dağıtımının yapılması gerekmektedir. Bunun içinde bir sıra cetveli düzenlenmektedir.  
      Sıra cetveli düzenlenirken ilk basamak, yani bölümün başlangıç noktası ilk haciz kavramıdır. Birden fazla alacaklının müşterek borçlusuna ait olan aynı malvarlığının haczi halinde bunların içinde en önceki tarihli kati haciz ilk hacizdir. İlk haczin konulduğu icra dairesi sıra cetveli düzenlemekle görevli ve yetkilidir. Sıra cetveli düzenleyecek olan ilk haczin konulduğu icra dairesi diğer haciz dosyalarından bilgi toplayacaktır. Hacze iştirakli ilgili Hukukumuzdaki temel düzenleme İİK’nun 100. maddesinde yapılmıştır. Bu nedenle toplanan bu bilgiye uygulamada “100. maddeye yarar malumat” denilmektedir. Bu bilgilerin toplanmasından sonra kimlerin hacze iştirak edebileceklerinin saptanması gerekmektedir. Hacze iştirak imkanı İİK’nun 100, 101, 268 ve 6183 sayılı Yasanın 21. maddesinde belirlenen ölçüler dahilinde mümkündür. Ancak ilk hacze iştirak kapılarını açan bu hükümlerden herbirinin ölçütleri diğerinden farklı olduğundan bunlara kısaca değinilecektir.  
      İİK’nun 100. maddesi öncelikle hacze iştirak süresi koymaktadır; bu süre “satılan malın tutarı vezneye girinceye kadar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu süre hacze iştirak edecek olan alacaklar için geçerli bir süredir. Yalnız kamu alacakları için 6183 sayılı Yasa bu süreyi “haczeden mallar paraya çevrilmeden evvel” haciz konulması koşulu ile kısıtlanmış bulunmaktadır.  
      İİK’nun 100. maddesindeki sistemi ifade eden belki de en önemli kavram aynı derecede hacze iştirak edebilecek alacaklılar nitelemesindeki “derece” kavramıdır. Sıra kavramının bu dereceler içinde değerlendirilmesi gerekmektedir1.  
      Bu durumda sıra cetveli düzenlemekle yetkili icra dairesi aynı derece içinde yer alacak alacaklıları 1. derece ve devam eden derecelere göre gruplandıracaktır. İlk haczi koyduran alacaklıların bulunduğu derece 1. derecedir. Şimdi bu derecede hangi alacaklılar hangi şartlarla kendilerine yer edineceklerdir? Bu konuda İİK’nun 100. maddesi hacze iştirak isteğinde bulunan alacaklılardan alacaklarına “belgelendirme” şartını koymaktadır. Bu belgeler, aciz vesikası2, ilam, resmi veya tarih ve imzası tasdikli senet ve resmi daire veya yetkili makamların yetkileri dahilinde usulüne uygun verdikleri makbuz veya vesika şeklinde sınırlandırılarak sayılmıştır. Alacağın dayanağı bu belgelerden olmalı ve belgeler madde düzenlenmesine uygun bulunmalıdır. Anılan maddede alacağın niteliği gözetilmemiştir, yani herhangi bir alacak bu belgelerden birine dayanmakla alacaklısına iştirak imkanı sağlamaktadır.  
      Hacze iştirakle ilgili İİK’nundaki takip eden düzenleme 101. maddede yapılmıştır. İİK’nun 101. maddesi; borçlunun eşi, çocukları ve vasi veya kayyımı şeklinde iştirak edebilecek alacaklıların kimliğini ve evlenme, vesayet veya vesayetten  mütevellit alacaklar şeklinde de alacağın niteliğini tanımlayarak sınırlama getirmiştir. Bu düzenleme ile hem “şahıs” hem de “borç sebebi” şeklinde ifade edilen ve bu iki niteliği bir arada isteyen bir ölçüt getirilmiştir. İİK’nun 101. maddesinde takipsiz iştirak alacaklısı aynı zamanda İİK’nun 206. maddesinde sayılan imtiyazlı alacaklılardan ise iştirak edebileceği alacaklının da aynı sırada olması halinde satış bedeli garameten paylaştırır, iştirak edebileceği alacaklı daha sonraki bir sırada ise takipsiz iştirak alacaklısına öncelikle pay ayrılır.  
      Alacaklılar için ilk hacze iştirak imkanı veren diğer bir düzenleme İİK’nun 268. maddesindedir. Burada iştirak olanağı sağlayan şey ilk haciz tarihinden önce aynı malların İhtiyaten  haczidir. Maddeye göre ilk haciz tarihinden evvel İhtiyati haciz konulması gerekli ve yeterlidir. Bu düzenlemede de ne alacağın belgelendirilmesi (İİK m. 100) ne de alacaklının kişiliği ve alacağın niteliği (İİK m. 101) ölçütleri konulmuştur. Bu nedenle ilk hacizden önce İhtiyati haciz uygulayan herkes herhangi bir hukuksal nedene dayalı olacağından dolayı bu hükümden yararlanacaktır3.  
      Hukukumuzda hacze iştirake ilişkin diğer bir düzenleme de 6183 sayılı Yasanın 21. maddesinde yapılmıştır. Hükme göre hacze iştirak için, üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların kamu alacağı içinde haczedilmesi ve bu haczin mahcuzların paraya çevrilmesinden evvel yapılması gerekir. Bu şartlar derlenecek olursa, alacağın niteliği (kamu alacağı) süre (mahcuzlar paraya çevrilmeden) ve haciz (gerekli haciz işlemi) ölçütleri belirginleşecektir. Kamu alacaklılarının hacze iştiraki konusunda aynı maddede İİK’nun 206. maddesindeki sıraya göre işlem yapılmasının borçlunun iflası, mirasın reddi ve terekenin resmi tasfiyeye tabi tutulması halleriyle sınırlamak suretiyle hacze iştirakte İİK’nun 206. maddesindeki sıraya ilişkin hükmün kamu alacakları yönünden uygulanmayacağını vurgulamıştır. İlk haciz İİK’nun 206. maddesinde öngörülen 1. sıradaki alacaklardan birine  dayanmış olsa bile kamu alacağı için konulan haciz bu hacze iştirak edecektir4.  
      Rehinli olan ve rehinli olmayan (adi) alacakların sırası ile ilgili olarak İİK’nun 206. maddesinde düzenleme yapılmıştır. Ancak bu düzenleme külli tasfiye yolu olan iflas durumunda yalın hali ile uygulanacaktır. İflas kararının kesinleşmesiyle tüm takipler (dolayısıyla hacizler) düştüğünden burada bir derece olduğu varsayılarak sıraya ilişkin bu hüküm çözüm sağlayacaktır. Oysa hacze iştirakte durum farklıdır. Bu nedenle İİK’nun 140/2. maddesinde “alacaklar 206. madde uyarınca iflas halinde hangi sıraya girmesi lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar” şeklindeki yollamayı hacze iştirak dereceleri çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Yani icra dairesi sıra cetveli düzenlerken 1. derece içinde yer edinen alacakları İİK’nun 206. maddesine göre sıraya sokacaktır5.

B- Hacze Takipli İştirakle İlgili Sorunlar

      I- Hacze Takipli İştirakin Şartları

      Hacze takipli iştirakin ilk şartı alacaklı tarafından borçluya karşı bir icra takibi yapılmış olması ve bu takip dolayısıyla haciz isteme yetkisinin gelmiş olmasıdır.

      Hacze takipli iştirakin ikinci şartı, hacze iştirak edecek alacaklının alacağının, ilk haczi koydurmuş olan alacaklının takibinden önce doğmuş olmasıdır.

      Hacze takipli iştirakin üçüncü şartı, önceliğin kanunun belirttiği belgelerden birine dayandığının kanıtlanmasıdır. Bu belgeler İİK’nun 100. maddesinde 4 bent halinde sayılmış olup, alacaklı bu belgelerden birine dayanarak ilk hacze iştirak edebilecektir. Yargıtay İİK’nun 100. maddesinin uygulanmasına ilişkin kararlarında bu hükmü dar yorumlamaktadır. Noter tasdikli kredi sözleşmesini6, arkası yazdırılmış çeki7 ve icra kefaletnamesini8  bu hüküm kapsamında değerlendirmemiştir.


      İİK’nun 100. maddesinde sayılan belgeler borç ödemeden aciz belgesi, ilam, resmi veya tarih ve imzası onaylı senet ile resmi daireden veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz ve belgelerdir.  
      Hacze takipli iştirakin son şartı hacze iştirak isteminin “satılan malın tutarını vezneye girmesine kadar” yapılması gerekir.9
      II- İhtiyati Haciz ve Hacze İştirak Derecesi

      Uygulamada İhtiyati haczin hacze iştiraki konusu en sık karşılaşılan ve tereddüt yaratan bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdi çeşitli ihtimallere göre İhtiyati haczin hacze iştiraki konusu üzerinde durulacaktır. 
      İhtiyaten haczedilen malların daha sonra kesin olarak haczedilmesi halinde İhtiyati haciz sahibi bu hacze kendiliğinden ve muvakkaten iştirak eder (İİK m. 268). Maddedeki ikinci haczin kesin haciz olduğu konusunda tereddüt yoktur. Bir alacaklının İhtiyati haczi diğerinden sonra olmasına rağmen kesinleşmesi daha önce olması halinde İİK’nun 268. maddesi gereğince hacze iştirak ettirilmeli ve satış bedeli garameten paylaştırılmalıdır10. İhtiyati haciz uygulayan alacaklının alacağına 100. maddede sayılan belgelere dayanması gerekmez.11. İhtiyati haciz sahibi ilk kesin hacze kendiliğinden ve geçici olarak iştirak eder. İhtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi ile geçici iştirak de kesin iştirake dönüşür. İştirakin geçicilik niteliği, İhtiyati haciz konusuna özgü prosedürden ve kesin hacze dönüşüm sürecine gerek duyulmasından kaynaklanmaktadır. İhtiyati haczin ortadan kalkması halinde geçici iştirak niteliği sona erecek ve iştirakten sözedilmeyecektir.  
      Bu nedenle anılan varsayım ortadan kaldırılıncaya, yani İhtiyati haciz kesin hacze dönüşünceye kadar iştirak geçici olacaktır. Aksi halde yasa koyucunun İhtiyati hacizle ilgili hükümleri koyarken bu hükümden sonra ayrıca ve açıkça 100. maddeye atıfta bulunması gerekirdi. Diğer taraftan ihtiyati haciz yolu bütün alacaklılara açık olduğu gibi, bu hükmün borçlular tarafından kötüye kullanılarak muvazaalı olacaklar yaratılması ihtimali de İİK’nun 142. maddesindeki düzenleme ile bertaraf edilebilecektir. Alacaklı alacağının bir kısmı üzerinden İhtiyati haciz kararı olmuş ve uygulatmış ise, takibe geçilen miktara bakılmaksızın İhtiyati haciz tutarına göre hacze iştirak edebilir12
      Kesin olarak haczedilen malların daha sonra İhtiyaten haczedilmesi halinde sonraki alacaklı ilk haczi uygulayan alacaklının haczine iştirak edemez. Zira burada 268. maddedeki koşullar bulunmamaktadır. Ancak kesin hacizden sonra ihtiyati haczi satış bedeli vezneye girmeden kesin  hacze dönüşürse ve olarak 100. maddede sayılan belgelerden birine dayanırsa ilk hacze iştirak mümkün olacaktır13.  
      İhtiyaten haczedilen malların daha sonra başka bir alacaklılar tarafından İhtiyaten haczedilmesi durumunda iştirak sorunu karmaşık bir hal olmaktadır. Bu durumda ihtiyati hacizler arasında ilk önce kesin hacze dönüşen İhtiyati haciz ilk haciz olarak kabul edilmeli ve İİK’nun 268. maddesine bu hacze iştirak edebilecek olanlar belirlenmelidir. Yargıtayın konuya ilişkin kararı şöyledir: 
        “Sıra cetveli, ilk hacze iştirak edebilecek hacizler dikkate alınarak düzenlenir. Bu nedenle öncelikle muhtelif tarihlerde uygulanan ve kesinleşen İhtiyati hacizler arasında ilk haczin tespit edilmesi gerekir. Muhtelif tarihlerde uygulanan ihtiyati hacizler arasında ilk önce kesin hacze dönüşen ihtiyati haciz ilk haciz kabul edilmeli ve bu hacze iştirak edebilecek hacizler İİK. nun 268. maddesine göre belirlenmelidir. Davalı bankanın 1991/1479 sayılı dosyadan 31.1.1991 tarihinde uyguladığı İhtiyati haciz 17.2.1991 tarihinde kesin hacze dönüşerek ilk haciz niteliğini kazanmıştır. Davalının 1991/13717 sayılı dosyadan 28.12.1990 tarihinde uyguladığı İhtiyati haciz 1991/1479 sayılı dosyaya iştirak edebilirse de davacı bankanın 8.5.1992, 20.7.1992 ve 4.9.1992 tarihinde uyguladığı haciz kesin hacizlerin 1991/13717 sayılı dosyaya iştiraki mümkün değildir. Mercii hakimliğinde bu yönler gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır14”. 
      Burada başka ihtimallerde ortaya çıkabilir. Örneğin aynı gün uygulanan İhtiyati hacizlerin farklı günlerde, kesin hacze dönüşmesi halinde Yargıtay bir İhtiyati hacizlerin birbirine iştirakinin kabul etmektedir.15 Farklı tarihlerde uygulanan ihtiyati hacizlerin aynı gün kesin hacze dönüşmesi halinde de Yargıtay şahıs bedelinin garameten paylaşmaları gerektiği görüşündedir16.  
      İhtiyati haczi ve kesinleşme tarihi önce olan alacaklının ise İhtiyati haczi ve kesinleşme tarihi sonra olan alacaklıya karşı önceliği bulunmaktadır17
      - İhtiyaten haczedilen mallar, İhtiyati haciz kesin hacze dönüşmeden evvel rehnedilirse bu durumda satış bedeli nasıl paylaşılacaktır? 
      Yargıtay bir kararında18 böyle bir durumda satış bedellerinin İİK’nun 268. maddesi uyarınca garameten paylaştırılması gerektiği kabul etmişken, sonraki kararlarında19 gayrimenkul rehninin borçlunun yaptığı bir tasarruf olduğunu, taşınmaz üzerine daha önceden konulan ve sonra kesinleşen İhtiyati haczi geçersiz kılmayacağını ve satış bedelinin öncelikle haciz alacaklısına ödenmesi gerektiğini benimsemiştir.  
      İİK’nun 268. maddesinde İhtiyati haczin rehne iştirakine ilişkin bir düzenleme bulunmadığından rehnin hacze, haczin rehne iştiraki mümkün değildir. Ancak ihtiyati haciz, borçlunun yapacağı tasarrufları taşınırlar (İİK. m. 86/1) ve taşınmazlar (m. 91/1) bakımından sınırlamak suretiyle hacizle ayrı sonuçları doğurur. Bu nedenle borçlunun iradesi ile üçüncü kişi lehine tesis edilen ipoteğe karşı ihtiyati haciz sahibi alacaklı bu hakkını ileri sürebilecektir. Diğer bir anlatımla borçlunun ihtiyatin haczedilmiş taşınmaz üzerinde ipotek tesis ettirmesi, ihtiyati haciz koydurması alacaklının bu hacizle iktisap ettiği hakları saklı kalmak kaydıyla mümkündür. Bu durumda ihtiyati hacizden sonra tesis edilen ipotek rüçhanlı sayılmaz ve garameten paylaştırmaya giremez. 
      - İhtiyaten haczedilen malların daha sonra kamu alacağından dolayı haczedilmesi halinde satış bedeli nasıl paylaştırılacaktır?  
      Bir görüşe göre, ihtiyati hacizden sonra konulan haczin kamu alacağına dayalı olmasının bir önemi yoktur. İhtiyati haciz sahibi alacaklı kamu olacağından dolayı karar hacze iştirak edebilecektir20.
      Diğer bir görüşe göre, kamu alacaklarının hacze iştiraki yönünden özel yasa niteliğindeki 6183 sayılı Yasanın 21. maddesinde kamu alacağı için konulan haczin iştirak edebileceği haciz kesin haciz olarak ifade edildiğinden ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmeden kamu alacağı için konulan hacze iştirak edemez21
      - İhtiyaten haczedilen bir alacağın borçlu tarafından temlik edilmesi halinde alacak nasıl paylaşılacaktır?  
      Yargıtay, İhtiyati haczin malın borçlunun mamelekinde muhafazasını sağlayan bir tedbir olması nedeniyle daha sonra kesin hacze dönüşen İhtiyati haciz karşısında temliknamenin önceliği bulunmadığını, İİK’nun 268. maddesinin de uygulanamayacağını kabul etmektedir22
      - İhtiyati tedbirin hacze iştirak imkanı sağlayıp sağlamadığı konusundan önemlidir. 
      Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamasına göre İhtiyati tedbir hacze iştirak imkanı vermemektedir23.
      III- Yabancı Para Alacaklarında Hacze İştirak Sorunu

      İİK’nun 58/3. maddesine göre icra takibindeki alacağın Türk Parası ile tutarının  gösterilmesi gerekir. Ancak uygulamada alacaklının yabancı para alacağı takip talebide gösterdikten sonra tahsil tarihindeki kur üzerinden Türk Parası karşılığını talep etmesinin mümkün olduğu, harca esas miktarın belirlenmesi için takip talebinde Türk Parası karşılığının gösterilmesi gerektiği kabul edilmektedir24.  
      Bir alacaklı yabancı para alacağına dayanarak başlattığı takip sonucunda bir başka alacaklının haczine iştirak ederse, acaba yabancı para alacağının hangi tarihteki Türk Parası karşılığı paylaştırmada dikkate alınacaktır?  
      Yabancı para alacağının harca esas değerinin gösterilmesi şartıyla fıili ödeme günündeki karşılığının talep edilmesinin mümkün olduğu kabul edildiğine göre mahcuzun satış tarihindeki çeviri kuru esas alınarak paylaştırma  yapılması menfaatler dengesine ve İİK’nun 139. maddesindeki düzenlemeye uygun olur. Bu çözüm Yargıtay’ın alacaklara satış tarihine kadar işletilen faizin paylaştırmaya esas olunacağına ilişkin kararları ile de çelişmez.

C- Sıra Cetveline Karşı Şikayet Yoluyla İlgili Sorunlar


I- Şikayet Usulü  
              Sıra cetveline karşı şikayetin sıra cetvelinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde sıra cetvelinin düzenlendiği icra dairesinin bağlı bulunduğu tetkik merciine yapılması gerekir. Şikayet süresi hak düşürücü süre olup bu sürenin başlangıcı için tebliğ öngörüldüğünden işlemin öğrenildiği tarih süreye başlangıç olarak kabul edilemez.  
                  Görevli veya yetkili olmayan yere başvurulması halinde HUMK’nun 193. maddesinin kıyasın uygulanacağı kabul edilmektedir25Sıra cetvelinin iptalinden ya da düzeltilmesinden yararlanabilecek olan her alacaklı şikayette bulunabilir, ancak borçlunun şikayet hakkı yoktur26. Husumetin sırasında itiraz edilen alacaklılara yönetilmesi gerekir. İcra müdürlüğüne veya borçluya husumet yöneltilemez.
      Şikayet bir dilekçe ile yapılabileceği gibi sözlü olarak da yapılabilir. Tetkik merciinde basit yargılama usulü uygulanır. Tetkik mercii duruşma yapılmasına lüzum olup olmadığını takdir eder (İİK m. 18/3). Ancak hukuk olumsuz yönde etkilenecek kişilere savunma hakkı vermek için takdir hakkının duruşma açılması yönünde kullanılması gerektiği kabul edilmektedir27.
      II- Şikayet Sebepleri

      İİK’nun 142/son maddesinde sıraya ilişkin itirazların şikayet yoluyla tetkik merciinde ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. Maddede sadece sıraya itirazdan bahsedilmekte ise de icra memurunun sıra cetveli düzenlerken takip hukuku hükümlerine aykırı harekette bulunması halinde şikayet yoluna başvurulabilir28.  
      Sıra cetveli düzenlenirken alacağı rehinli kabul eden alacaklıların bu alacağının rehin kapsamında bulunmadığına yönelik itirazında tetkik merciinde ileri sürülmesi gerektiği kabul edilmektedir29
      Şikayet sebeplerinden uygulamada sık karşılaşılan üçü üzerinde durulacaktır. 
      1- Aracın Taraflı Kaydına Konulan Haczin Geçersiz Olduğuna Yönelik İtiraz  
      2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 18.6.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3176 sayılı Kanunla değişik 20/d maddesi hükmü ile “tescil edilmiş araçların” her çeşit satış ve devri araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi alınarak noterlerce düzenlenecek “resmi senede” dayanmadıkça hukuken geçersiz sayılmış ve aynı maddenin (e) fıkrasına göre; resmi senetle yapılacak satışların bir ay içinde sicil kaydına intikal ettirilmemesi cezai müeyyideye bağlanmıştır. Yargıtay, yasanın bu hükmüne göre; kamu yararı yönünden kara taşıt araçlarının devletin denetiminde satışını ve sicil kayıtlarının tutulmasını sağlamış olmakla, araçların sicil kaydına konulacak haczi, mülkiyet tasarrufunu kısıtlaması yönünden hukuken geçerli bir el koyma ve haciz olarak kabul etmiş ve bu yönde verilen kararlar istikrar kazanmıştır30.  
      Anılan kararlar doğrultusunda, karar taşıt araçlarının sicil kaydına haciz şerhi konulması üzerine; istihkak davası açılabilecek, satış isteme süresi işlemeye başlayacak, bu haciz sıra cetvelinde yer almak için yeterli olacak, özetli geçerli bir haczin doğurduğu bütün sonuçları taşıyacaktır31.  
      Yasa, “tescil edilmiş araçlar”dan bahsetmiş olduğundan, sicil kaydı bulunmayan araçlar için bu hükümler uygulanmaz, bu durumda menkul haczine ilişkin hükümler uygulanır, henüz tescil edilmemiş (veya sicilden terkin edilmiş) araçlar için fatura veya gümrük trafik şahadetnamesi tek başına mülkiyeti belirleyici olmayıp, borçlunun elinde bulunması halinde haczi mümkün olacaktır. Diğer taraftan tescilli araç devri resmi senetle tamamlanmış olacağından “devir tarihi” ile “tescil tarihi” arasında geçen sürede sicil kaydı gerçeği yansıtmayacaktır, bu arada satıcının (devredenin) borcundan dolayı sicile konan haciz, istihkak davasına konu olabilecektir. Borçlu adına kayıtlı olmayan araçlar ancak İİK m. 99 uyarınca haczedilebilecektir. Adi satış sözleşmeleri mutlak butlanla batıl olduğundan, sicil kaydının aksi ancak “noterde düzenlenmiş resmi senetle” ispatlanabilir. Geçersiz sözleşmeye göre; taraflar aldıklarını iade ile yükümlü olduklarından alıcı-borçlunun satıcı üçüncü kişideki geçersiz sözleşmeden kaynaklanan iade alacağına İİK.nun 89. maddesine göre haciz koydurabilir.  
      Tescilli araçların sicil kaydına şerh konulmak sureti ile haczine olarak sağlanmış olması, araçların fiili haczinin geçerliliğini ortadan kaldırmamıştır32.  
      2. Haczin Düştüğüne Yönelik İtiraz 
      Haczin kapsamı doğurduğu hukuki sonuçlar bakımından, borçlunun tasarruf hakkının kısıtlanması sonucu; mahcuzların muhafazası, idare ve işletilmesi, tabii ve medeni semerelerin toplanması, gerekli önlemlerin alınması icra dairesinin görevine girmektedir. Haczin devamı süresince, alacaklının haczi borçluya karşı dilediği gibi bir baskı unsuru olarak kullanılması mümkün ve olasıdır, bu nedenle keyfıliğin önüne geçmek için haczin devamını süre ile sınırlandırma gereği duyulmuştur. Esasen hacizli malların muhafazası ücret karşılığı yapıldığından, giderler mahcuzun kıymetini düşürmekte borçlu ile birlikte alacağına tahsil imkanı zayıflayan alacaklı da zarara uğrayabilmektedir. Bu nedenlerle, satışın belli bir süre içinde istenilmemesi halinde haczin kendiliğinden kalkması zorunluluğunu doğurmuştur. 
      Öte yandan satış isteme sürelerinin (taşınırlar için bir, taşınmazlar için iki yıl) uzun tutulmuş olmasının nedeni; hacizli temin edilmiş olan alacaklıya, borçlusunun göstereceği bir ödeme tarzını kabul etmesi halinde, bu teminat baki kalarak alacağını külfetsiz ve masrafsız istifa ve borçluya da malının icraca satılmasını önleme imkanını sağlamaya yöneliktir33.  
      İİK. nun 106. ve 110. maddelerinde satış isteme süresinin sınırlandırılması kamu düzeni düşüncesine dayanmaktadır, aksine işlem (sözleşme ile değiştirilmesi) mutlak butlanla batıldır. Bunun sonucu, icra müdürü, tetkik mercii (ve Yargıtay) yasal süresinde satış isteminde bulunulmadığından haczin düştüğünü, istek ve işaret olmasa bile kendiliğinden tespit etmekle yükümlüdür.  
      Kaynak İsviçre Kanununa göre; yasal sürede satış isteminde bulunulmaması halinde takip düşer. Yani, satış istememenin sonucu olan (düşme) hacze münhasır değil, takibin tamamına şamildir. İcra ve İflas Kanunumuz 110. maddesinde, satış istememenin sonuçlarını hafifletmiş, takibe sirayet ettirmeyip (haczin kalkmasına) hasretmiştir. Bu yön gerekçede; “... tatbikatta tereddütlere, lüzumsuz külfet ve muamelelere mahal kalmaması için maddenin sonundaki (takip düşer) kelimeleri (haciz kalkar) şekline tahvil edilmiştir” şeklinde açıklanmıştır34
      Buraya kadar yapılan açıklamalara göre; yasa koyucu İİK. nun 106. ve 110. maddelerindeki hükümleri düzenlerken borçlu ile alacaklının haklarını dengeleme amacı gütmüş, özetle haczin hükmünü süreyle sınırlamış (alacaklının arzu ve isteğine göre keyfine terketmemiş), ancak süresinde satış istenilmemesini haczin kalkması sonucuna bağlamış, alacaklıyı yenileme işlemleri vs. yükünden kurtarmıştır. Yasa koyucunun izlediği amaca aykırı düzenleme yapması düşünülemiyeceğinden 106. ve 110. maddelerini yorumlarken bu yönü gözardı etmemek gerekir. 
      a- Menkullerde Satış İsteme Süresi  
      İİK. m. 106 hükmüne göre; alacaklı haczolunan mal menkul ise, hacizden nihayet bir sene içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı menkul hükmündedir.
      Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp ta bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar (İİK. m. 110).  
      Satış isteme süresinin başlangıç tarihi; yasa metninde açıkça yazılı olduğu gibi “haciz tarihi” dir. Haczin fiili veya kaydi haciz olmasının bir önemi yoktur, ancak karar tarihi değil haczin uygulanma tarihinden itibaren süre işlemeye başlar35. Yasa metnindeki hacizden kastın alacaklıya satış isteme imkanı tanıyan “kat’i haciz” olduğuna şüphe yoktur. Bu nedenle ihtiyati haciz tarihi satış isteme süresine başlangıç tarihi olarak kabul edilemez. Bir mal üzerine (tescil edilmiş kara taşıt araçlarındaki gibi) hem kayden hem de fiilen haciz konulmuş ise, bu hacizlerin konuldukları tarih itibariyle ayrı ayrı satış isteme süresine tabi olduğunun kabul edilmesi gerekir. 
      Mahcuzun başka bir dosyadan satışının yapılması halinde; satış tarihi itibariyle bir yıllık (taşınmazlarda iki yıllık) satış isteme süresinin geçmemiş olması kaydıyla haczin düşmesinden söz edilemez36. Alacaklının bir icra takip dosyasından yapmış olduğu satış talebi, bir başka dosyadan konulmuş olan haczin düşmesini önlemez, meğer ki aynı derece içinde yer almış olsun (İİK m. 107). Bu nedenle bir takip dosyasından satış istenilmesi nedeni ile, satış isteme sürelerinin bitimine doğru nasılsa başka bir takipten satılacak düşüncesine kapılmak, bu arada ihalede alıcının çıkmaması veya alacaklının satış talebini geri alması veya ödeme vs. nedenle haczin hükümsüz kalması ihtimali karşısında isabetli olmayacaktır. Satış isteme süresi, alacaklının satış istemesi ile veya satılmış olan malın yeniden ihalesi mümkün olmayacağından bir başka alacaklının takip dosyasından mahcuzun satılmış olması ile kesilmiş olur.  
      Sıra cetveline ilişkin uyuşmazlık icra veznesine giren paranın alacaklılar arasında geçerli hacizlerin öncelik sırasına göre paylaştırılması ilişkindir. Haciz tarihinden itibaren yasal satış isteme süresi geçirilmiş olmasına rağmen, yapılan istem üzerine her nasılsa hacizli mal satılmış ise, bu satış diğer alacaklılar yönünden düşen haczi geçerli hale getirmez37.  
      b- Gayrimenkullerde Satış İsteme Süresi 
      Alacaklı, haczolunan mal gayrimenkul ise, hacizden nihayet iki sene içinde satılmasını isteyebilir (İİK. m. 106). İİK. nun 110. maddesi gereğince haczedilen malın satılması kanuni müddet içinde istenmezse haciz kendiliğinden kalkar. Satışa konu mal üzerine “konulan haczin kalkıp kalkmadığı hususu hakim tarafından re’sen gözetilmesi gerekir38.  
      Bir olayda; alacaklı tarafından taşınmazın haciz tarihinden itibaren yasal süresi içinde satış talebi ile birlikte kıymet takdiri istemiş ve icra müdürlüğünce kıymet takdiri talebinin kabulüne, taşınmaz üzerindeki tedbir nedeni ile satış talebinin reddine karar verilmiştir. Şikayet üzerine, icra müdürlüğünün, satış talebinin reddi kararı tetkik merciince usulsüz bulunup kaldırılmış, alacaklı yeniden, fakat bu defa hacizden itibaren iki yıllık süre geçtikten sonra satış talebinde bulunmuştur. Yargıtay, alacaklının ilk satış talebi geçerli bulunmakla, haczin düştüğünün kabulü ile sıra cetveline alınmamasını usulsüz bulmuştur39.  
      Taşınmazın aynına ilişkin bir davada, taşınmazın devir ve temlikinin önlenmesi için tapu kaydına konulan ihtiyati tedbir, hükmü devam ettiği müddetçe kendisinden sonra konulmuş hacizlere dayalı olarak cebri ihaleyi önleyecektir. Bu durumda da satış isteme süresinin işlemeyeceğinin kabulü gerekir.  Bir taşınmaza ilişkin “müşterek mülkiyet hissesi”nin de satışını istemi süresi iki yıldır40
      c- Borcun Taksite Bağlanmasının Satış İsteme Süresine Etkisi 
      Borçlu alacaklının satış talebinden evvel muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt eder ve birinci taksidi de derhal verirse icra muamelesi durur.
      Şu kadar ki, borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksidin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır (İİK m. 111/I-II).  
      Yukarıdaki koşullar yerine getirilmek kaydı ile yapılan taksitlendirme borçluya tanınan yasal taksit hakkıdır ve alacaklının onayı olmadan hüküm ifade eder.  
      3494 Sayılı Yasa ile İİK 111. maddesine eklenen üçüncü fıkra uyarınca; “Borçlu ile alacaklının icra dairesinde yapacakları borcun taksitlendirilmesine ilişkin sözleşmenin devamı süresince 106’ncı maddedeki süreler işlemez.” Borçlu ile alacaklının taksit sözleşmelerini icra dairesinde yapmaları gerekir, haricen yapılan sözleşme, süreleri durdurmaz. Borçlunun tek başına alacaklının yokluğunda önerdiği ödeme koşulu da alacaklının onayı olmadıkça icra işlemlerini dolayısıyla 106. maddedeki süreleri durdurmaz.  
      Açıklandığı üzere, borcun taksitlendirilmesinin süreleri durdurması için usulüne uygun geçerli bir taksitlendirmenin mevcut olması gerekir. Geçerli bir taksitle ödeme taahhüdü üzerine sürelerin işlemesi durur.  
      Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder (İİK. m. 111/son).  
      d- Kıymet Takdir Talebi ve
          Kıymet Takdir Raporunun Satış İsteme Süresine Etkisi 
      Taşınmaza kıymet takdirine ilişkin istem ve işlemler satıştan önceki satışa hazırlık niteliğindeki birer işlem olup, açıkça satış talebi olmadıkça İİK. nun 106. maddesindeki süre kesilmez.41. Kıymet takdiri talebinde bulunulması ve kıymet takdir raporu alınması satış talebi olarak42 kabul edilemiyeceği gibi, haczin yenilenmesi olarak ta kabul edilemez.  
      Haczin tekemmülü için haczedilen mala takdir edilen kıymeti içeren bilirkişi raporunun borçluya tebliği şart olmadığı gibi, bu husus satış istenilmesine de engel teşkil etmez. Satış talebi üzerine bu gibi eksikliklerin ikmali mümkündür.  
      Benzer şekilde kara taşıt araçlarının haczinde trafik kaydına konulan haczin şerhi geçerli olduğundan, fiilen haczedilmediğinden kıymet takdiri de yapılmayan aracın haciz tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde satışı talebini, Yargıtay usulüne uygun bulmuş ve bu talebin haczin düşmesini önleyeceğini kabul etmiştir43
      İİK. nun 87, 102/I-II  ve İcra İflas Yönetmeliğinin 38. maddesi gereğince, haczedilen şeye kıymet takdir edilmesi zorunludur. Uygulamada borçlunun kıymet takdirine ilişkin şikayetinin satışı erteleyeceği kabul edildiğinden, satış talebinin kabulü için öncelikle bir kıymet takdirinin mevcudiyeti ve bunun kesinleşmiş olması aranmaktadır. Ancak Yargıtay, fiili haciz ve kıymet takdiri yapılmamış olsa bile, bizzatihi “satış istemi” nin haczin düşmemesi için yeterli olduğunu kabul etmektedir. 
      e- Muhafaza Tedbirin Satış İsteme Süresine Etkisi 
      Alacaklının satış istememesi nedeni ile haczin düşmesi kamu düzenine ilişkin olup re’sen gözetilmesi gerekir. Satış isteme süresi geçmiş olmasına rağmen yapılan istem üzerine hacizli malın satılması halinde bu satış düşmüş olan hacze hayatiyet kazandırmayacağı gibi, üçüncü kişilerin haklarına da tesir etmez. Haczin düşmemesi için yasal süre içinde usulüne uygun olarak açıkça satış istenilmesi gerekir. Kıymet takdiri yapılması istemi gibi, taşınırların “muhafaza altına alınması” hakkındaki istem de satış öncesi bir işlem olup, İİK.nun 106. maddesinde öngörülen süreyi kesmeyeceği, haczin düşmesine engel olmayacağı gibi, yeniden yapılmış haciz hükmünü de taşımaz. Bu nedenle süresinde satış istenilmediğinden haczin düştüğü teslim edilirken muhafaza tarihinin yeni haciz tarihi kabul etmek mümkün değildir44
      f- İştirak Halindeki Mülkiyet Hükümlerine Tabi Malda Ortaklığın Giderilmesi
          Davası için Alacaklıya Verilen Yetkinin Satış isteme Süresine Etkisi 
      İştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazın tapu kaydına haciz koyan alacaklının İİK. nun 106. maddesinde öngörülen iki sene içinde icra tetkik merciinden yetki belgesi alıp ortaklığın giderilmesi (izaleyi şüyuu) davası açması halinde süresinde satış istemiş sayılır. İcra tetkik merciinden yetki verildiği tarihten itibaren satış isteme süresini kesen herhangi bir işlem yapılmadığı (ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı) takdirde, İİK.nun 106 ve 110. maddelerine göre alacaklının haczi düşer45
      g- Kamu  Alacaklarında Satış İsteme Süresi  
      6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun Özel nitelikte olup, açıkça atıfta bulunulmadıkça İcra ve İflas Kanunu’nun konuya temas eden maddelerinin uygulanması ilke olarak mümkün değildir. 6183 sayılı Kanunda İcra ve İflas Kanununda açıklandığı gibi, haciz tarihinden itibaren menkullerin bir yıl ve gayrimenkullerin iki yıl içerisinde satışının isteneceğine, aksi halde haczin düşeceğine ilişkin özel bir hüküm yoktur. Anılan kanunun 84. maddesinde haczin yapıldığı tarihin üçüncü gününden itibaren üç ay içinde haczedilen şeyin satışının yapılacağı belirtilmiş ise de, belli süre içerisinde satış istenmediği veya ifa edilmediği takdirde haczin düşmesi sözkonusu değildir. Bu nedenle hacizden sonra ayrıca satış isteği aranmasına gerek yoktur46
      h- Haczin Yenilenmesi Kavramı ve Sonuçları 
      Uygulamada zaman zaman satış isteme sürelerinin sonuna doğru yaklaşıldığında alacaklılar tarafından “haczin yenilenmesi” istemi yapılmakta ve mahcuz malın sicil kaydına “... tarihinde konulan haczin yenilendiğine” ilişkin müzekkere yazılmaktadır. Yasal düzenlemede “haczin yenilenmesi” şeklinde bir kavram mevcut değildir. Haczin hükümden düşmesini engellemenin yegane yolu süresi içinde satış istenilmesidir. Bu nedenle haczin yenilendiğine ilişkin tezkere evvelce konulan haczin hükümden düşmesine engel olmaz. Ancak bir malın aynı icra takibinde yeniden haczini engelleyen bir hüküm bulunmadığından sonradan uygulanan haciz, konulduğu tarih itibariyle hüküm ifade etmeye başlar. 
      ı- İhtiyati Hacizde ve Muvakkat Hacizde Satış İsteme Süresi 
      İİK. nun 106. maddesinde öngörülen satış isteme süreleri ihtiyati haciz ve muvakkat hacizleri içermemektedir. İhtiyati hacizlerde İİK.nun 264/son maddesi uyarınca icrai hacze dönüşmeden satış istenilmesi mümkün değildir47. Borçlu ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra tetkik merciince kesin olarak kaldırılır veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze dönüşür. Bu nedenle ihtiyaten haczedilen malın satış isteme süresi ihtiyati haciz tarihinden değil, ihtiyati haczin icrai hacze dönüştüğü tarihten itibaren işlemeye başlar. Alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte bulunması halinde, borçlunun borca ve imzaya itirazı tetkik merciine yapılır ve bu itirazlar satış işleminin durdurur (İİK. m. 169/I, 170/I). Tetkik merciinin itirazın reddi kararı üzerine ihtiyaten haczedilen malların satışı istenilebilir. Haczi muvakkat olan alacaklı satış talebinde bulunamaz ve hakkında İİK’ nun 106. maddesinde öngörülen müddetler cereyan etmez (İİK. m. 108/I). İtirazın muvakkaten kaldırılması kararı üzerine borçlu süresi içinde borçtan kurtulma davası açmaz veya davası reddolunursa muvakkat haciz kesinleşir, bu tarihten itibaren satış isteme süresi işlemeye başlar. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takiplerde borca ve imzaya itiraz satıştan başka hiçbir takip işlemini durdurmaz. İtiraz üzerine merciice takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmemişse, borçlunun malları haczedilebilir. Kanaatimizce, haczedilen bu malların, borçlunun itirazı merciice reddolunana kadar satışı mümkün olmadığından bu suretle yapılan haciz de muvakkat haciz niteliğindedir ve burada da 106. maddede öngörülen süreler işlemez. 
      i- Satış Talebinin Geri Alınmasının Satış İsteme Süresine Etkisi 
      Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp ta bu müddet içinde yenilenmezse, o mal üzerindeki haciz kalkar (İİK. m. 110). Alacaklı yasal müddeti içinde haczedilen malın satışını ister ve fakat daha sonra satış istemini geri alırsa, bu durumda istemin geri alınması işlemi İİK. nun 106. maddesindeki sürelere nasıl etki edecektir? İcra dairelerinde, “satış isteminin geri alınması” nın haciz tarihinden itibaren başlayan satış isteme süresine hiçbir tesiri bulunmadığı, aynı süre içinde satış istemi yenilenmezse haczin kalkacağı yolunda uygulama yapılmaktadır. Aynı zamanda icra dairelerinde, alacaklının süre dolmadan satış isteminde bulunması ve sonra da istemini geri alması halinde her geri alma tarihinden itibaren yeni bir satış isteme süresinin işlemeye başlayacağından haczin devam edeceğine ilişkin uygulamalar da yapılmaktadır.  
      Birinci uygulamaya göre; İİK. nun 110. maddesi aynı kanunun 106. maddesine yollamada bulunmakta ve 110. maddede geçen “bu müddet” ile haciz tarihinden işlemeye başlamış olan bir ve iki senelik süreler kastedilmektedir. Diğer uygulamaya göre ise; geri alma tarihinden itibaren yeni bir satış isteme süresinin başlayacağı belirtilmekte, İİK: nun 110. maddesinde geçen “bu müddet” ile geri alma tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olan yeni sürenin kastedilmiş olduğu, aksi takdirde maddenin “veya” dan itibaren başlayan kısmının bir anlamı kalmayacağı ileri sürülmektedir.  
      Uyar’a göre; “satış isteminin geri alınması halinde yeni bir satış isteme süresinin işlemeye başlayacağı istenmemiş olsaydı, madde de “bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmezse, o mal üzerindeki haciz kalkar” denilmekle yetinilirdi.  Ayrıca bu yorum tarafların çıkarına da uygundur, haciz düşmemiş sayılacağı için alacaklı hemen satış isteyebileceği gibi, borçlu da yeni bir haciz giderinden kurtulmuş olacaktır.48
      Yargıtay bir kararında; “satış isteğinin geri alınması halinde satış süresinin yeniden başlayacağını” kabul etmektedir49. Diğer bir kararında, “alacaklı müteaddit defalar satış talebinde bulunmuş ve bunları geri almıştır, fakat her geri alış tarihinden itibaren bir yıl geçmeden tekrar satış talebinde bulunduğuna ve en son istek satışın-durdurulmasına - matuf olup, geri alınması bahis konusu olmadığına ve bir senelik süreler geçmeden durdurulan satışın tekrar istendiği de anlaşılmasına göre, haczin düştüğünün kabulü gerekmeyeceğini” belirtmektedir50. Yargıtay bu 2. kararı ile satış isteminin geri alınması ile aynı sonucu (satışın yapılmamasını) amaçlayan satışın durdurulması istemine aynı tesir kuvvetini tanımamıştır. 
      İİK.nun 106. ve 110. maddeleri hükümleri (benzer şekilde haciz isteme süresi mad. 78 ile) yasanını alacaklıya tanıdığı bazı hakları sınırlama gayesi gütmektedir. Bu cümleden olmak üzere yasa koyucu haczedilen malın (a) satış isteme süresini ve (b) geri alınan satış istemini “yenileme” süresini sınırlamış, sürenin geçirilmesini de “haczin düşmesi” yaptırımına bağlamış bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla, yasa koyucunun bir taraftan haczin hüküm süresini kısıtlamaya çalışırken, diğer taraftan bu gayesini çürütecek bir yöntemle alacaklının dilediği şekilde (satış isteyip geri almak suretiyle) bu süreyi hükümden düşürmeyi alacaklının iradesine terketmiş olduğunu, söylemek mümkün değildir. Bu nedenle satış istemini geri alma işlemi, haciz tarihinden itibaren başlayan satış isteme süresini hiçbir şekilde etkilemez. Geri alının satış talebinin bu (aynı) müddet içinde yenilenmemesi halinde haciz kalkar, satış isteme süresine tesir eden nedenler yasada ayrıca ve açıkça gösterilmiştir (yasal ve özel taksitlendirmeler gibi).  
      Takibin her safhasında, her zaman satışı durdurup başlatmak imkanının tanınması, kötüniyetli bazı alacaklılar tarafından haczin borçlusunu tazyik ve tehdit için bir silah gibi kullanılması tehlikesini yaratabileceği gibi İİK.nun 106. ve 123. maddelerinde kesin şekilde tespit edilmiş müddetlerin belirsiz bir zaman uzaması sonucunu da doğuracaktır. Halbuki İİK.nun 20. ve HUMK. 163. maddelerinde belirtildiği gibi, kanunun tesbit ettiği müddetler kesin olup, değiştirilemez51.  
      Bir yıllık (gayrimenkullerde iki yıllık) satış isteme süresi içinde, satış talebinde bulunan alacaklı bu talebini geri alırsa, bu tarihten sonra alacaklı ancak haciz tarihinden itibaren işlemeye başlamış olan bir yıllık (gayrimenkullerde iki yıllık) satış isteme süresi dolmadan yani bu sürenin kalan kısmı içinde yeniden satış talebinde bulunabilir.  
      Yasal süre içinde bir kez satış istenildikten sonra korunan haciz ne kadar süre ile hüküm ifade edecektir, bir kez yapılan satış istemi haczi süresiz olarak geçerli kılacak mıdır? Yasada satış isteme süresini durduran nedenler öngörülmüş, ancak yeniden başlatan bir neden gösterilmemiştir. Alacaklı tarafından usulüne uygun satış istemine karşın alıcı çıkmaması, ihalenin feshi, satış talebin haksız olarak reddi gibi (alacaklının  iradesi dışında gelişen) nedenlerle satış gerçekleştirilememişse, alacaklı için evvelki satış isteme tarihinden itibaren yasada belirtilen satış isteme sürelerinin yeniden başlayacağını kabul etmek gerekir, düşüncesindeyiz, yani bir kez satış istenilmesi haczi sonsuza kadar geçerli kılmaz.  
      j- Satış Giderinin Ödenmemesinin Satış Talebinin Geçerliliğine Etkisi 
      İİK.nun 59. maddesine göre; alacaklı yapılmasını istediği işlemin giderini avans olarak peşin vermek zorundadır. Aksi halde bu istek hükümsüzdür. İİK.nun 106. maddesinde öngörülen süre içinde satış istenmesine rağmen satışı teminen masraf ödenmediği takdirde, bu istem hükümsüz olduğundan 106. maddedeki sürelerin işlemesine engel teşkil etmez52
      3- Ödeme Emrine İtiraz Süresi Geçmeden Borçlunun Muvafakatı ile Konulan
           Hacizde Diğer Alacaklıların İİK.’nun 20. Maddesine Göre İşlem Yapılması
           Gerektiğine Yönelik İtirazı 
      İİK. Mad 78 uyarınca; alacaklı ancak “ödeme emrindeki müddet geçtikten sonra” (takip kesinleşirse) haciz konmasını isteyebilir. 
      İİK.nun düzenlemiş olduğu süreler tarafların iradesi ile değiştirilemez. Bu nedenle “süreleri değiştiren bütün sözleşmeler” hükümsüzdür. Ancak borçlu kendi yararına konulmuş olan sürelerden vazgeçebilir. Bu vazgeçme üçüncü şahıslara etki etmez (İİK. mad 20) 
      Usulüne uygun olarak borçlunun muvafakatiyle süreler dolmadan haciz konulabilirse de, bu durum üçüncü şahısların haklarına halel getirmez (İİK. mad. 20). Bu nedenle ödeme emrinin tebliğ edildiği ilk günden başlamak üzere sürelerin son gününe kadar hangi gün sürelerden vazgeçerek hacze muvafakat ederse etsin bu suretle konulan haciz üçüncü şahıslar açısından (en erken) itiraz ve ödeme sürelerinin bitimini takip eden ilk gün konulmuş kabul edilir, örneğin 1.1.2000 tarihinde kendisine genel haciz yolu ile takiplere dair örnek 49 ödeme emri tebliğ edilen borçlu 1.1.2000 - 8.1.2000 tarihleri arasında herhangi bir gün sürelerden vazgeçerek hacze muvafakat edebilir. Borçlu hangi tarihte muvafakat verirse versin alacaklının muvafakat üzerine koydurduğu haciz, üçüncü şahıslar bakımından 9.1.2000 tarihinde konulmuş gibi hüküm ifade edecektir. Bu tarih tesbit edilirken, gün olarak tayin edilen sürelerde ilk günün hesaba katılmayacağının gözden kaçırılmaması son günün tatile rastlayıp rastlamadığına dikkat etmek gerekir (İİK. m. 19). 
      Bu örnekte borçluya 1.1.2000 tarihinde kambiyo senetlerine özgü örnek 163 ödeme emri tebliğ edildiğini varsayalım. Bu durumda yasa borçluya ödeme emri tebliğinden itibaren 5 gün itiraz süresi ve 10 gün ödeme süresi tanımıştır. Yani itiraz süresi geçip takip kesinleştikten sonra dahi ödeme süresi dolmadan haciz istemek mümkün değildir, bu nedenle itiraz ve ödeme sürelerinin farklı olması halinde borçlunun takibe itiraz etmemesi ve borcu kabul etmesi yeterli olmayıp, “süreler dolmadan haciz yapılmasına” ayrıca ve açıkça muvafakatinin bulunması gerekir. Borçlu bu muvafakati 1.1.2000-11.1.2000 tarihleri arasında herhangi bir gün icar dairesinde verebilir. Bu durumda haciz üçüncü şahıslara karşı (en erken) 12.1.2000 tarihinden itibaren hüküm ifade eder53.  
      Bir alacaklının, bir başka alacaklının takip dosyasındaki ödeme emrinin tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürebilir mi? Hukuk Genel Kurulu bir kararında takibin taraf olmayan alacaklının böyle bir itiraz ileri süremeyeceğini kabul etmiştir54.  
      Hacze iştirak edebilmek için alacaklıya haciz isteme yetkisinin gelmesi gerekir. Haciz isteme yetkisi ödeme emri tebliğinden itibaren süresinde itiraz edilmemesi (kambiyo senetlerine özgü takipte ödeme için öngörülen süreden sonra) veya itirazın kaldırılmasından sonra gelir. Hacze iştirak eden alacaklının henüz haciz isteme yetkisinin gelmediğini, yani ödeme emri tebliğinde usulsüzlük bulunduğu itirazını bir başka alacaklı ileri sürebilmelidir.

      D. Sıra Cetveline İtiraz Davası İle İlgili Sorunlar

      I. Davada Usul Konuları


      İcra dairesi, takip konusu alacakların maddi bakımdan mevcut olup olmadığını araştırma yetkisine sahip olmadığı için paraların paylaştırılmasında, aslında mevcut olmayan, fakat borçlu tarafından inkar edilmemiş olan alacaklara da pay ayrılmış olabilir. Bu durumda asılsız bir alacağın sıra cetveline girmiş olması, gerçek alacaklıların alacağını istifade imkanını ortadan kaldırabileceğinden, diğer alacaklıların bu duruma teslimiyeti beklenemez. Bu nedenle yasa alacaklılara bu yöndeki itirazlarını ileri sürebilmeleri için sıra cetveline itiraz hakkı tanımıştır.  
      Sıra cetveline itiraz davası sıra cetvelinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde mahkemede sürülür. Görevli mahkeme davacının davasını kazanması halinde istifade edeceği muhtemel tutara göre tesbit edilir55
      Yetkili mahkeme sıra cetveli düzenleyen icra dairesinin bulunduğu yerdeki hukuk mahkemesidir.  
      Sıra cetveline itiraz davasını yararı bulunan her alacaklı olabilir. Borçlu sıra cetveline itiraz davası açamaz, ancak iddiasının İİK.’nun 72. maddesine dayanarak ileri sürebilir. Davada husumet alacağının esas ve miktarına itiraz edilen alacaklıya yöneltilir.  
      Sıra cetveline itiraz davası basit yargılama usulune tabidir (İİK 142). Bu davalar adli tatilde görülür, (HUMK m. 176, 11) temyiz ve karar düzeltme süresi adli tatilde işlemeye devam eder. Açık düzenleme bulunmadığından temyiz ve karar düzeltme süresi genel hükümlere tabidir, yani 15 gündür.

      II- İtiraz Sebepleri ve İspat Yükü


      Sıra cetveline itiraz davasında davacı, davalı alacaklının alacağını miktarına ve borçlulardan alacağı bulunmadığına itiraz edebilir.  
      Haciz yolu ile yapılan takipte borçlunun itirazı halinde, iflasta da alacağın iflas idaresince kabul edilmemesi durumunda alacaklı, alacağının varlığını ispat zorundadır. Sıra cetveline itiraz davası açılması halinde ispat külfeti durumu değişmez, yani ispat yükü davacı alacaklıya değil, alacağına itiraz edilen davalı alacaklıya aittir. Aksi halin kabulü halinde, borçlunun itiraz etmemesi veya alacağın iflas idaresince kabulü durumunda ispat külfeti kuralı değiştirilmiş, olumsuzun ispatı kuralı kabul edilmiş olur56. Bu davada taraf alacaklılar arasında alacakla ilgili doğrudan doğruya bir ilişki bulunmadığından davacı alacaklının böylesine ağır bir külfet altına girmesi beklenilemez.  
      Sıra cetveline itiraz davasında, ispat yükü davalı alacaklıya aittir. O alacağının mevcudiyetini ve miktarını ispat etmek zorundadır. İtiraz edilen alacağa karşı borçlunun itiraz etmemiş olması sebebiyle ödeme emri kesinleşmiş ve itiraz etmesine rağmen itirazı kaldırılmış olsa bile, davalı alacağının mevcudiyetini ispat yükü altındadır. Bu durum alacağın varlığı hakkında karine teşkil etmez57
      Tek başına bono58 ve harici satış senedi59 alacağın varlığına yeterli delil olarak kabul edilmemektedir.

      III- Kararın Sonuçları


      Davayı, alacağına itiraz edilen alacaklı, yani davalı kazanırsa davalı sıra cetvelinde yer alan şekliyle alacağına kavuşur. Davacı alacaklı da yargılama giderine mahkum olur.  
      Davanın kabulü halinde, sonucundan sadece davacı yararlanır. Yani, dava sonucuna göre davalının payından indirilecek miktar, davacının alacağının tamamen ödenmesine tahsis edilir; geriye para artarsa, bu alacağı itiraza uğramış olan alacaklı (davalıya) verilir. Buradaki durum iflastakinden (İİK. m. 235/III) farklıdır: Haciz yoluyla takipte davacı davayı kazandığı takdirde evvela davacının alacağı ödenir, artan kısım davalıya bırakılır. İflasta ise, davalıya sıra cetveline göre ayrılan paradan önce davacının alacağı ödenir, artan olursa diğer alacaklılara sıralarına göre dağıtılır60.  
      Davanın kabulü halinde, sıra cetveli davanın sonucuna uygun şekilde düzeltilir. Davanın sonucunda davacı, davalıya sıra cetveli gereğince isabet eden hisseden münhasıran ve alacağının tamamı karşılanacak miktarda yararlanmak imkanını kazanır61. Davanın kabulünde, “sıra cetvelinin iptaline” değil, “davacının alacağının- dava giderleri dahil olmak üzere- davalı alacaklıya ayrılan paydan ödenmesine” karar verilmek gerekir62. Davacının yargılama giderlerini de davalıya isabet eden paydan alması gerekir (İİK. m. 235/III’e kıyasen). Yargıtay bir kararında; davanın kabulünde davacının alacağının (dava giderleri de dahil olmak üzere) davalı alacaklıya ayrılan paydan ödenmesine, karar vermek gerektiğini belirlemiştir63
      Birden fazla alacaklının aynı davalıya karşı sıra cetveline itiraz davası açmaları halinde veya bir alacaklı tarafından birden fazla alacaklıya karşı dava açmaları halinde davanın sonucundan kimler ne şekilde yararlanacaklardır? 
      Dava birden fazla alacaklı tarafından açılır ve kabul edilirse; davacı alacaklılar sıra cetveline göre davalı alacaklıya isabet eden paydan alacaklarını temin edeceklerdir. Bu tutar davacı alacaklıların sıra cetveline göre istifade edebilecekleri alacak tutarı ile yargılama giderlerinden ibarettir. Artan para olursa davalıya bırakılacaktır. Ancak davalı alacaklıya isabet eden pay tutarı davacı alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmezse burada yine bir paylaştırma sorunu ortaya çıkacaktır. 
      Davalı alacaklının payı; davacı alacaklıların sıra cetvelinde sahip oldukları sıraya göre veya aynı sırada varsayılarak garame yöntemiyle alacakları oranında veya yalın şekilde eşit olarak dağıtılabilir. Ancak hangi yöntem kabul edilirse edilsin paylaştırmada davacı alacaklılar tamamen tatmin edilmedikçe -artan para olmadıkça- davalı alacaklıya verilmeyecektir. Davacı alacaklıların hepsi sıra cetvelinde aynı sırada bulunuyorsa, dava sonucu elde edilen kazanç alacakları oranında davacılar arasında dağıtılır. Davacı alacaklılar değişik sıralarda yer alıyorlarsa, iflasta kayıt terkini davaları yönünden İsviçre Mahkeme İçtihatları ve doktrini, İsv. İİK. m. 260, f. 2’yi (İİK. m. 245, c. 2) kıyasen uygulayarak dağıtımın davacı alacaklıların alacaklarının sıra cetvelindeki sıralarına göre yapılacağını; bir üst sıradaki davacı alacağını ve dava masraflarını tamamen almadıkça, ondan sonra gelen davacı alacaklılara -dava masrafları da dahil olmak üzere- bir şey verilmeyeceğini belirtmektedir64
       İİK.nun 235. maddesinin 3. fıkrasında; bir alacağın terkini hakkında açılan dava kazanılırsa, bu alacağa tahsis edilen hisse dava masrafları da dahil olduğu halde -sıraya bakılmaksızın alacağı nisbetinde- itiraz edene verilir, denilmektedir. Kanunun bu hükmü İİK.nun 142. maddesi uyarınca açılan sıra cetveline itiraz davasında kıyasen uygulanabilir. Madde metnindeki davanın kazanılması halinde elde edilen kazancın “sıraya bakılmaksızın alacağı nisbetinde itiraz edene verilir” şeklinde ifade “dava hasılatının davacı alacaklılar arasında garameten paylaşılacağı” şeklinde yorumlamaya uygundur65. Bu yorum tarzı adil bir sonuca ulaşılması bakımından tercih edilebileceği gibi, davacılar arasında paylaştırmaya konu tutarın elde edilmesi şekliyle de izah olunabilir. Yasa sıra gözetmeksizin bütün alacaklıların sıra cetveline itiraz davası açabileceğini öngördüğüne göre, burada davalının alacak ve miktarına karşı koymak, yani itiraz eden davacı alacaklı olmak dava hasılatından pay almak için gerekli ve yeterlidir. Yasa davacıların sırası konusunda bir ayırım ve yollama yapmadığına göre, davacıların eşit haklara sahip olduğu kabul edilmeli ve bu eşitlik “aynı sırada” oldukları şeklinde anlaşılmalıdır. Aksi halde imtiyazlı alacaklıların da yer aldığı bir sıra cetvelinde, adi alacaklılar kendilerine nasılsa bir yararı olmayacak bir itiraz davası açmaya pek hevesli olmayacaklardır. Bu da borçlunun danışıklı işlemlerinin hedefine ulaşmasındaki yolların açık tutulması anlamına gelir ki, yasa koyucunun böyle bir amacı izlediği düşünülemez.
 
2- İFLASTA SIRA CETVELİ

A. Sıra Cetveli Düzenlenmesinden Önceki Prosedür


      İflasta sıra cetveli düzenlenmesinden önce sıra cetveline esas teşkil eden bazı işlemler bulunmaktadır. Bu işlemler en az sıra cetveli düzenlenmesi kadar önemlidir. Ancak bu işlemlerin tamamından ziyade sıra cetveliyle çok yakın bağlantısı bulunanlara değinilecektir.

      I. Tasfiye Hakkında Karar Verilmesi


      İflas kararı İİK’nın 166. maddesi gereğince iflas dairesine bildirilecektir. İflas dairesi bu bildirim üzerine derhal müflisin mallarının muhafazaları için lazım gelen tedbirleri alacak ve defterini tutmaya başlayacaktır. İflas dairesi defterdeki varlık durumuna göre tasfiye durumu ile ilgili üç halden birine karar verecektir.  
      Deftere göre bankanın iflas masasına girecek haczi kabil hiçbir mal ve hak bulunmaz ise, iflas dairesi tasfiyenin tatiline karar verir ve bu kararı ilan eder (İİK mad. 217). İlan tarihinden itibaren otuz gün içinde alacaklılar tarafından tasfiye masrafları verilerek tasfiyeye devam edilmek istenmezse iflas dairesinin yazısı üzerine ticaret mahkemesi iflasın kapanmasına karar verir. (İİK. mad. 254)  
      İflas dairesince defteri tutulan mallar ve hakların bedelinin normal tasfiye masraflarını korumayacağı anlaşılırsa basit tasfiye usulü uygulanır. Basit tasfiyede iflas dairesi alacaklıların menfaatlerine uygun olarak malları paraya çevirir ve başka bir işlem yapmaksızın alacakları inceler ve sıralarını tayin ederek bedellerini dağıtır. (İİK m. 218/3). Basit tasfiyede iflas dairesince İİK’nun 218/2. maddesinde öngörülen 20 günden az 2 aydan çok olmamak üzere tayin edilecek süre içinde alacaklılardan biri masrafları peşin vermek suretiyle tasfiyenin adi şekilde yapılmasını isteyebilir (İİK. m. 218/2).  
      Deftere kaydedilen mallar ve hakların bedelinin adi tasfiye masraflarını karşılayacağı anlaşılırsa veya alacaklılar bu masrafları vererek adi tasfiye yapılmasını isterlerse, iflas dairesi adi tasfiye yoluna gidileceğini karar tarihinden itibaren en geç 10 gün içinde ilan etmesi gerekir (İİK. m. 219).
  II- İflas Alacaklarının İflas Masasına Bildirilmesi

      1- İflas Alacaklıları - Masa Borçları Kavramı 
       Müflisin iflas masasından istenebilecek alacaklar, iflas alacakları ve masa borçlarıdır. Sıra cetveline bu alacaklardan iflas alacakları ve konusu mülkiyetten başka bir ayni hak olan istihkak iddiaları hakkındaki kararlar geçirilir66. Masa borçları ise sıra cetveline geçirilmezler ise de pay cetveli ve son hesapta gösterilir67
      İflas idaresince tasfiye işlemlerini yürütebilmek için veya müflisin mallarının muhafazası için bir yer kiralaması halinde kira borcu masa borcu olup sıra cetveline geçirilmez. İflas masasına bildirilen masa borcunun iflas idaresince sıra cetveline iflas alacağı olarak geçirilmesi halinde alacaklının şikayet yoluyla tetkik merciine değil, Masa aleyhinle Mahkemede dava açması gerektiği kabul edilmektedir68.
 
       2- İflas Alacağının Bildirim Süresi ve Bildirim Yapılacak Yer 
            Adi tasfiyeye ilişkin ilanda, alacaklılara ve istihkak iddiasında bulunanlara alacaklarını ve istihkaklarını ilandan itibaren 1 ay içinde kaydettirmeleri ve delillerin (senetler ve defter hülasaları vs.) asıl ve tasdikli suretlerini vermeleri hususu belirtilir (İİK m. 219/2). Hükümden anlaşılacağı üzere iflasta, müflise karşı her türlü alacak ve hak iddiaları başvuru koşuluna bağlanmıştır. Bu başvuru alacaklının iflas tasfiyesine katılması için zorunludur. Zira, başvuru olmadan alacak veya değer talep hakkı istisnalar haricinde (İİK. m. 231) resen dikkate alınmaz. 
      İflas masasına müracaat süresi İİK’nın 219. maddesinde 1 ay olarak belirlenmiştir. Bu süre pek uzak yerlerde veya yabancı memleketlerde ikamet eden alacaklılar için uzatılabilir. Öngörülen sürede bildirilmeyen alacaklar sona ermez, iflasın kapanmasına kadar iflas masasına bildirilmesi mümkündür (İİK. m. 236). Geç bildirimde bulunan alacaklı geç kalmadan ileri gelen giderleri öder ve daha önce yapılan geçici paylaştırmaya iştirak edemez.                Bildirim tasfiyeyi yapan iflas dairesine yapılacaktır. Bildirim sırasında Harçlar Kanununa ekli (1) sayılı Tarifeye göre alacaklıdan maktu harç alınacaktır. 
              3- Bildirimin İçeriği ve Şekli 
         Alacaklı, alacağının dayanağını ve miktarını iflas dairesine bildirmelidir. Bu bildirim sırasında alacağı ispata yarayan belgelerin asılları veya tasdikli suretlerinin de iflas dairesine verilmesi gerekir. Bildirim İcra ve İflas Kanunumuzda belli bir şekle tabi kılınmamıştır. Bu nedenle yazılı olabileceği gibi sözlü olarak tutanağa geçirilme şeklinde de olabilir69.

        III. Alacakların İncelenmesi


         Alacaklıların alacaklarını kaydettirmeler için İİK’nın 219/2. maddesinde öngörülen 1 aylık sürenin bitiminden sonra iflas idaresi alacakların doğru olup olmadığını incelemeye başlar. Bu incelemede sadece müddet içinde masaya kaydedilmiş alacaklar değil, masaya kaydı ve bildirilmesi mecburi olmayanlar (İİK. m. 231) ve sonradan kaydedilenler de dikkate alınır70. İflas idaresi, masaya bildirilen her alacağın mevcut olup olmadığı, mevcutsa ne nisbette mevcut olduğu, alacağı yazdıran kimsenin o alacağın gerek alacaklısı olup olmadığını ve alacağın imtiyazlı bulunup bulunmadığını, imtiyazlı ise sırasının ne olduğunu araştırır ve tespit eder71
       İflas idaresi yazdırılan her bir alacak için müflisi bulundurmak mümkünse alacakla ilgili müflisin beyanını alır (İİK m. 230). Uygulamada masaya kaydedilen alacalarla ilgili tutulan defterde alacağa sıra verilerek kaydı yapılmakta, kaydın altına müflisin alacakla ilgili beyanı alınarak imzalatılmaktadır. Ancak müflisin alacakla ilgili beyanı iflas idaresini bağlamaz. İflas idaresi müflisin beyanı ile bağlı olmadan alacak hakkında kendi tesbitine göre, bağımsız olarak kabul veya red kararı verir. İflas idaresi alacaklı tarafından bildirilen delillerle birlikte müflisin defter ve kayıtlarını inceler. Müflisin defterlerinde bir alacakla ilgili kayıt bulunmasa dahi alacaklının ibraz ettiği delillerden alacağın gerek olduğu anlaşılırsa İflas İdaresi bu alacağı kabul etmelidir. Aksi halde alacaklı tarafından açılacak kayıt kabul davası sonucunda masa yargılama giderlerine mahkum olur ve İflas İdaresinin masayı zarara sokan bu hareketinden dolayı sorumluluğuna gidilebilir72.  
        İflas masasına bildirilen yabancı para alacağının aynen kabul edilip edilemeyeceği, aynen kabul edilmeyecekse çevirinin hangi tarih itibarıyla yapılacağı konusu uygulamada tereddütlere neden olmuştur. Müflisten yabacı para alacağı olan (örneğin bankada döviz tevdiat hesabı bulunan) bir alacaklı bu alacağını iflas masasına yabancı para olarak bildirilebilecek midir? İflas idaresi alacağı yabancı para olarak sıra cetveline alabilecek midir? 
       Doktrinde, yabancı para alacakların iflas masasına yabancı para olarak yazdırılamayacağı, iflas tarihi itibarıyla yabancı paranın Türk Lirasına çevrilerek sıra cetveline alınması gerektiği görüşü hakimdir73.  
      Yargıtay, bazı kararlarında74 yabancı para alacağını aynen kaydının mümkün olduğunu kabul ederken, en son kararlarında75 yabancı para alacağının iflas tarihi itibarıyla Merkez Bankası döviz satış kuru76 üzerinden Türk Lirasına çevrilmesi gerektiğini istikrarlı bir şekilde vurgulamaktadır.  
      İflas İdaresi, masaya bildirilen müflisin vadesi gelmemiş, faizsiz borçlarından yıllık kanuni faiz oranına göre indirim yaparak alacağı kabul etmelidir (İİK. m. 195)77.  
      İflas idaresi müflisin iflas alacaklısına olan borcunu, aynı iflas alacaklısının müflise karşı olan borcu ile takas edebilir. (İİK. m. 200, BK m. 121). Takas, sıra cetveli düzenlenmesi safhasında mümkündür. Alacağın sıra cetveline girmesinden sonra paylaştırma safhasında takas caiz değildir78.  
      İflas açıldığı zaman bir hukuk davasına konu teşkil eden alacakların iflas masasına bildirilmesi halinde, iflas idaresi bu alacaklar hakkında kabul ve red şeklinde bir karar vermeden çekişmeli alacak olarak sıra cetveline geçirmelidir79
      İflasın açılmasından önce müflis aleyhine başlatılan takipler iflas kararı ile duracak iflas kararının kesinleşmesi ile düşecektir (İİK mad. 193). Bu alacakların itirazsız kesinleşmiş olmaları iflas idaresini bağlamaz. İflas idaresi bu alacağın varlığını ve miktarını inceleyerek varacağı sonuca göre kabul eder veya reddeder. Buna mukabil iflasın açılmasından önce müflis aleyhine açılmış bir alacak davasında verilen kesinleşmiş hüküm iflas idaresini bağlar80
      Bir alacağın iflas masasına kaydettirilerek talep edilmesiyle bu alacağa ilişkin zaman aşımı kesilir (BK. Mad. 133/2). İflas idaresi alacağın iflas masasına bildirilmesinden önce zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle bu alacağı kabul etmeyebilir. Ancak kabul ettiği bir alacağın sonradan zaman aşımına uğradığını ileri sürerek reddedemez.
B. Sıra Cetvelinin Düzenlenmesi

      İflas masasına bildirilen ve re’sen dikkate alınan hak ve alacakları maddi yönden incelemenin sonucu alacağın kabul edilmesi veya reddedilmesi, şekli yönden ise, sıra cetveline geçirilmesidir.  İflas idaresinin yaptığı inceleme sonucu kabul edilen her alacak tespit edilen sırasına göre sıra cetveline kaydedilir, kabul edilmeyen alacaklar da red sebebleri ile birlikte sıra cetvelinde gösterilir. Diğer bir anlatımla, iflas masasına bildirilen alacakların incelenmesi sonucu düzenlenecek sıra cetveli, alacakların tatmin sırasını gösteren bir plan ve kabul edilen ve edilmeyen alacakları gösteren bir listedir81. Haciz yolunda sıra cetveli borçluya ait mahcuzun satış bedelinin tüm haciz sahibi alacaklıların alacaklarını karşılamaması halinde düzenlenirken, iflasta gerek basit tasfiyede gerekse adi tasfiyede mutlaka sıra cetveli düzenlenmelidir. Bu önemi nedeniyle sıra cetvelinin hazırlanma süresi, şekli, alacaklılara ihbar ve ilanı, içeriği ve hükmü üzerinde ana hatlarıyla durulacaktır.

      I- Sıra Cetvelinin Düzenlenme Süresi ve Şekli


      Alacakların iflas masasına bildirilmesi için öngörülen sürenin geçmesinden sonra ve iflas idaresinin seçilmesinden itibaren en geç üç ay içinde iflas idaresi tarafından İİK’nun 206 ve 207. maddelerinde yazılı hükümlere göre, alacakların sırasını gösteren bir (İİK. m. 232) cetvel yapılır ve iflas dairesine bırakılır. İflas idaresi, üç ayın bitiminden önce tetkik merciine başvurarak bu sürenin üç ay daha uzatılmasını isteyebilir. Zorunlu hallerin varlığı halinde, süre üç ay uzatılabilir. Zorunlu hallerin neler olduğunu tetkik mercii iflas tasfiyesinin şartlarına göre değerlendirir.  
      Sıra cetvelinin, üç aylık ve uzatma halinde toplam altı aylık sürelerden sonra düzenlenmesi geçerliliğini etkilemez. Bu sebebe dayanarak sıra cetvelinin hükümsüz olduğu ileri sürülemez.  
      Sıra cetvelinin şekli konusunda açık ve yeterli bir düzenleme bulunmamaktadır. Konuya ilişkin İcra ve İflas Kanunu yönetmeliğinin 55. maddesinde sıra cetveline, alacakların ad ve soyadlarının, talep edilen, kabul edilen ve reddedilen para miktarlarının (lira, kuruş), karar ve sırasının yazılacağı hükme bağlanmıştır. İİK’nun 233. maddesinde, sıra cetvelinde kabul edilmeyen alacakların red sebepleri ile birlikte gösterileceği belirtilmiştir. Maddedeki red terimi, ileri sürülen alacağın hem kısmen hem de tamamen reddini, talep edilen sıradan başka bir sıraya yazılmasını, bu alacağı temin eden rehin hakkının kabul edilmemesini veya kabul edilmekle birlikte alt sıralara geçirilmesini kapsayacak şekilde geniş anlaşılmalıdır.82 Sıra cetveli karmaşık olmamalıdır. Aksi halde alacaklılar alacak miktarı ve sırası ve diğer alacaklıların alacak miktarı ve sırası konusunda yeterli bilgi sahibi olamazlar ve bu nedenle İİK’nun 235. maddesi ile kendilerine tanınan dava hakkını kullanmayı ihmal ederler83
      Uygulamada çoğu kez “İcra ve İflas Kanunu’nun 206 ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen sıra cetveli Örnek No: 71” kullanılmakta ise de değişik şekillerde düzenlenmiş sıra cetveline de rastlanmaktadır.

      II. Sıra Cetvelinin Alacaklılara İlan ve Tebliği


      İflas İdaresi İİK’nun 232. maddesinde öngörülen sürede düzenlendiği sıra cetvelini iflas dairesine verir ve alacakları aynı Kanunun 166. maddesinin 2. fıkrasındaki usule göre ilan yoluyla haberdar eder (İİK m. 234/1). Bu ilanda sıra cetvelinin aynen yazılması gerekmezse de İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliğinin 56. maddesinde belirtilen hususlara yer verilmelidir84
      İlanın, yurt düzeyinde tirajı en yüksek beş gazeteden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicil Gazetesinde yapılması gerekir. Tirajı en yüksek gazetenin yayınlandığı yer aynı zamanda müflisin muamele merkezi ise, mahalli gazetede ilan yapılması gerekli değildir (İİK. m. 166/2). 
      İlanın önemi kendisini sıra cetveline itiraz davası açma süresinin başlangıcı yönünden gösterir. Örneğin ilan sadece bir gazetede yapılmışsa dava açma süresi, ilan tarihinden değil, şayet tebliğ edilmişse bu tebliğ tarihinden85, tebliğ edilmemişse öğrenme tarihinden başlayacaktır. 
      İflas idaresi, iddialarının tamamı veya bir kısmı reddedilen yahut iddia edilen sıraya kabul edilmeyen alacaklılara durumu doğrudan bildirir (İİK. m. 234/2). Maddedeki bu kural haber vermeye ilişkin olup, sıra cetveline itiraz davası açılması için öngörülen sürenin başlangıcı olarak kabul edilemez86. Ancak, iflas masasına başvuran alacaklılar, İİK’nun 223/3. maddesi uyarınca tebligata elverişli adres göstermiş ve Adalet Bakanlığınca çıkarılan tarifede gösterilen yazı ve tebliğ giderleri için avans verilmişse, süre, ilan tarihinden değil tebliğ tarihinden başlar87
      Uygulamada duraksamalara yol açan bir konu da alacaklının İİK’nun 223/3. maddesinde öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmemesine rağmen iflas idaresi alacakla ilgili kararı tebliğ etmişse, dava açma süresi hangi tarihten başlayacaktır? 
      Yargıtay bu durumda sürenin ilan tarihinden başlayacağını, İİK’nun 234/2. maddesine göre yapılan tebligatın bilgi verme mahiyetinde olduğunu kabul etmektedir88
      Kanımızca uygulama doğru olup, açık hüküm karşısında, hükümde öngörülen yükümlülüğü yerine getirmeyen alacaklılar hakkında karar tebliğ edilmiş olsa dahi, İİK’nun 235. maddesi olduğu gibi uygulanarak dava açma süresi ilan tarihinden başlatılmalıdır89.

      III- Sıra Cetvelinin İçeriği


      Sıra cetveline, kayıt için bildirilmiş alacaklar, tapu kütüğünden anlaşılan alacaklar (İİK m. 231) ile tüzel kişilerin iflas halinde Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 34. maddesi uyarınca müflisin kayıt ve defterlerinden anlaşılan vergi alacakları geçirilir90. Müflise ait olmayan mallar üzerindeki rehin hakları ile masa borçları sıra cetveline alınmaz. 
      İflas idaresi alacakları inceledikten sonra yaptığı değerlendirmeye göre, her alacakla ilgili kararı sıra cetvelinde gösterir. 
      Masaya bildirilen alacak yerinde görülürse bu alacak kabul edilir ve belli bir sıraya dahil edilir. Ayrıca bu alacağın o sırada hangi miktar için yer aldığı da açıklanır. 
      Yazdırılan alacağın mevcut olmadığı, örneğin ödendiği anlaşılırsa, alacak reddedilir ve reddin gerekçesi sıra cetvelinde belirtilir, belirtilmezse süresiz şikayete tabidir91. Yazdırılan alacağın iddia edildiği miktarda olmadığı tespit edilirse kısmen kabul edilir ve kısmi reddin gerekçesi belirtilir.

      IV- Sıra Cetvelinin Hükmü ve Önemi


      Sıra cetveline, İİK’nun 235. maddesinde öngörülen sürede itiraz edilmezse kesinleşir ve artık değiştirilemez. Bu şekilde kesinleşen sıra cetvelinde yer alan vergi alacağı da iflas tasfiyesine iştirak eder. 
      Sıra cetveli henüz kesinleşmemişse, şikayet veya dava yoluyla değiştirilebilir. İflas İdaresi de sıra cetveli kesinleşmemişse ve İİK’nun 235. maddesi uyarınca dava konusu yapılmamışsa, sıra cetvelini değiştirebilir. Ayrıca, emredici yasal hükümlere uyulmadan düzenlenen sıra cetveli şikayet yoluna başvurulmamış olsa bile, tetkik mercii tarafından iptal edilebilir92
      Sıra cetveli iflas tasfiyesinin en önemli bölümünü teşkil etmektedir. Sıra cetveli ile müflisin pasifi tespit edilir ve tespit edilen bu pasifte yer alan alacakların hangi sıra dahilinde tatmin edileceği saptanır.
      Kesinleşen sıra cetvelinin kural olarak değiştirilmesi mümkün değildir. Bu şekilde kesinleşen sıra cetveli mahkeme hükmü gibidir93. Sıra cetveli düzenlenirken yapılan hata, sıra cetvelinin değiştirilmesi hakkını vermez. Hile halinde ise, kesinleşen sıra cetvelinin değiştirilip değiştirilmeyeceği uygulamada duraksamalara neden olmuştur. 
      Federal Mahkeme, iflas idaresinin, hilenin varlığına ciddi emare ve karine bulunması halinde, bakiye alacağı ödemeyeceği gibi önceden yaptığı ödemeyi de dava yolu ile geri isteyebileceğine karar vermiştir94
      Yargıtay da usülen ilan edilip yasal biçimde kesinleşen sıra cetvelinin “hile” hali dışında hataya dayanılarak değiştirilmeyeceğini bir kararında vurgulamıştır95.

C- Adi ve Rehinli Alacakların Sırası

      I- Adi ve Rehinli Alacak Kavramı


      İİK’nun 206. maddesinin kenar başlığında “adi ve rehinli alacakların sırası” ibaresi kullanılmıştır. Rehinli alacak kavramı bilinen bir kavram olduğu halde adi alacaktan ne kastedildiği konusunda açıklık yoktur96. Maddenin düzenleniş tarzından adi alacak kavramının rehinli alacak kavramının karşıtı olarak kullanıldığı, bu kavramın adi ve imtiyazlı alacakları kapsadığı sonucuna varabiliriz. 
      Adi alacakları İİK’nun 206. maddesinde öngörülen sıralardan önce ödenmesi gereken alacakla, İİK’nun 206. maddesinde ilk beş sırada öngörülen alacaklar, İİK’nun 206. maddesinde öngörülmeyen ancak bu maddede gireceği sıra belirtilen özel kanunlardan doğan alacaklar ve İİK’nun 206. maddesinde öngörülen adi alacaklar olarak tasnife tabi tutabiliriz. 
      Rehinli alacaklar, mülkiyeti müflise ait malın rehni ile temin edilmiş olan alacaklardır97. İİK’nun 206. maddesinde yer alan rehin kavramından ne anlaşılması gerektiği, aynı Kanun’un 23. maddesinde belirtilmiştir. Hükme göre, sadece rehin tabiri ipotek ve menkul rehni tabirlerine giren bütün menkul ve gayrimenkul rehinlerini ihtiva eder (İİK m. 23/3). Rehnin akdi veya kanuni olması arasında fark bulunmamaktadır98
      İflas tasfiyesinde, rehinli alacaklardan önce ödenmesi gereken alacaklar varsa, önce bunlar ödenecek, sonra da rehinli alacaklıların rehin kapsamındaki alacakları ödenecektir. Ancak iflas masasına giren rehinli mallardaki rüçhan hakkından yararlanabilmek için bu malların istisnalar haricinde (İİK m. 231) tasfiye şekline ilişkin ilanda öngörülen sürede iflas dairesi emrine verilmesi gerekir (İİK m. 219/4).

      II- Rehinli Alacaklardan Önce Ödenmesi Gereken Alacaklar


      Kanunkoyucu iflas tasfiyesinin özelliği gereği bazı alacakların öncelikle ödeneceğini kabul etmiştir. Bu alacaklardan bir kısmı rehinli alacaklardan da önce ödenmesi gereken alacaklardır. Bu alacaklar İİK’nın 248. maddesi ve diğer bazı kanunlarda belirtilmiştir. Eşya ve gayrimenkulun aynından doğan vergi alacağı (İİK m. 206/l, 6183 sayılı Yasa m. 21/2)99, rehinli malın muhafaza ve satış masrafları (İİK m. 248), masada gemi varsa gemi alacaklısı hakkı (TTK m. 1235; 1257) ve Medeni Kanunun 780, 782 ve 792 maddelerinden doğan alacaklar, rehinli alacaklardan da önce ödenmelidir. 
      Uygulamadaki önemi nedeniyle gemi alacaklısı hakkına aşağıda  kısaca değinilecektir.
      Gemi alacaklısı hakkı, alacaklının alacağını deniz servetinden öncelikle olmasını sağlayan bir kanuni rehin hakkıdır. 
      Gemi alacaklısı hakkı bulunan alacaklıların, bu hak kapsamında bulunan gemi, gayrisafi navlun ve sürastarya üzerine haciz koydurmalarının bir yararı yoktur. Zira bu hak kanundan doğduğundan ve tescilsiz kazanıldığından haciz tarihlerinin sıra cetvelinde önemi bulunmamaktadır. İhale bedeli paylaştırılırken gemi alacaklısı hakkının diğer bütün adi ve rehinli alacaklarla ihtiyati veya icra hacizli temin edilmiş olacaklardan ve hapis haklarından doğuş tarihine bakılmaksızın önce gelir100. İflas halinde ise üzerine ipotek tesis edilmiş bir geminin paraya çevrilmesi halinde gemi alacaklısı hakkı ipotekli alacaktan önce gelir. 
      Gemi alacaklısı haklarının kendi aralarındaki sırası ile TTK’nun 1235, 1248 ve 1249. ve 1250. maddeleri gözetilerek belirlenir.

      III- Rehinli Alacaklar


      Rehinli alacaklar, mülkiyeti müflise ait malın rehni ile temin edilmiş olan alacaklardır. İİK’nun 206. maddesinde yer alan rehin kavramından ne anlaşılması gerektiği aynı kanunun 23. maddesinde belirtilmiştir. Hükme göre sadece rehin tabiri ipotek ve menkul rehni tabirlerine giren menkul ve gayrimenkul rehinlerini ihtiva eder. Rehnin akdi veya kanuni olması arasında fark bulunmamaktadır. İflas tasfiyesinde rehinli alacaklardan önce ödenmesi gereken alacaklar varsa önce bunlar ödenecek, sonra da rehinli alacaklıların rehin kapsamındaki alacakları ödenecektir. Ancak iflas masasına giren rehinli mallardaki rüçhan hakkından yararlanabilmek için bu malların tasfiye şekline ilişkin ilandan itibaren bir ay içinde iflas daire emrine verilmesi (İİK m. 219/4) gerekir (İİK md. 213,231 ).  
      Müflis tarafından bir alacaklı lehine üst sınır (limit) ipoteği verilmişse, limit dahilinde olan kısmın rüçhanlı, limit fazlasının adi alacak olarak sıra cetveline kaydedilmesi gerekir101
      İflasın açılmasıyla müflisin rehinle temin ettiği alacakların faizi merhunun satışına kadar devam eder ve bu faiz rehin alacaklısına rüçhanlı olarak ödenir102
      1- Menkul Rehni 
      Menkul rehni, bir alacağı temine yarayan, başkasına ait menkul mal veya hak üzerinde tesis edilen sınırlı bir ayni hak olup, alacaklıya borçlardan alacağını istifa edememesi halinde rehinli malın satış bedelinden olacağını istifa yetkisi veren bir haktır. 
      Menkul rehni çeşitlerine örnek olarak, ticari işletme rehni, maden rehni hayvan rehni, motorlu taşıtların rehni, gemi rehni, hava aracı rehni, Tarım Kredi Kooperatiflerinin rehin hakkı ve hapis hakkını sayabiliriz. 
      Uygulamadaki önemi nedeniyle bunlardan sadece motorlu araçların rehni üzerinde durulacaktır.  
      Motorlu taşıtların rehnedilebilmesi için taraflar arasında bu konuda yapılmış bir rehin sözleşmesi gereklidir. Rehin sözleşmesi herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak ispat yönünden motorlu taşıtların rehninin yazılı şekilde yapmaları yararlı olur. 
      Motorlu taşıtlar üzerinde rehin hakkının doğabilmesi için diğer bir şart da rehin konusu aracın rehin alana veya üçüncü kişiye teslimidir. 
      Gerçekten, MK. nun 853. maddesi gereğince kanunen muayyen istisnalar haricinde bir menkul ancak teslimi meşrut şekilde rehnedilebilir. Rehneden menkulu fiilen zilyedliğinde bulundurdukça, rehin alan alacaklı için rehin hakkı meydana gelmez.  
      Yüksek Mahkeme bir kararında; “rehnedilen otobüsün malikin zilyedliğinde bulunması ve onun tarafından işletilmesi halinde taraflar arasında geçerli ve mevcut bir rehin aktinden sözedilemeyeceğini vurgulamıştır103
      2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3176 Sayılı Kanunla değişik 20/d maddesinde motorlu kara taşıt araçlarının satış ve devri noterlerce düzenlenecek resmi senede dayanmadıkça geçersiz sayılmış ve aynı maddenin (e) fıkrasına göre resmi senetle yapılacak satışların bir ay içinde sicil kaydına intikal ettirilmemesi cezai müeyyideye bağlanmıştır. Uygulamada bu kanunun kamu yararı yönünden kara taşıt araçlarının devletin denetiminde satışının ve sicil kayıtlarının tutulmasını sağlamış olmakla araçların sicil kaydına mülkiyet belgesi değeri verildiği kabul edilmekte ve aracın sicil kaydına konulan hacizler geçerli sayılmaktadır. Aynı gerekçeyle rehin sözleşmesi düzenlendikten sonra aracın zilyedliği devredilmeden sicil kaydına işlenen rehin geçerli kabul edilebilir mi? Kanaatimizce menkul rehninin kanunen tanınan istisnalar haricinde teslimle geçerli olacağı MK. nun 853. maddesinde belirtildiğine göre motorlu kara taşıt aracılarının teslimsiz rehnedilebileceğine ilişkin yasal düzenleme bulunmadığından burada da teslim koşulunun aranması gerekir. Ancak ticari işletme rehninde rehin kapsamındaki motorlu kara taşıt araçları rehin alana veya yediemine teslim edilmeden rehnedilmiş sayılır. 
      Rehin sözleşmesinin kurulmasından sonra rehnalan aracı elinde bulundurabileceği gibi yediemine teslim ederek zilyedliğini üçüncü kişi vasıtasıyla da devam ettirebilir. Rehnin konusu aracın rehnin alacaklı tarafından rehin verene rehin hakkını sona erdirmek üzere kesin olarak geri verdiği veya rehinli alacaklının rızası ile borçlunun eline geçtiği kanıtlanmadıkça rehinli alacaklının öncelikli hakkı devam eder. Örnek: 
      “Bedeli paylaşıma konu aracın borçlu .... tarafından ....... Bankası A.Ş’ne rehnedildiğine dair rehin sözleşmesi tanzim edilmiş, ..... Bankası A.Ş’de rehnedilen aracı yediemin olarak Mehmet Bulut’a teslim ettiğine dair yediemin tutanağı düzenlemiştir. Teslimi meşrut rehinde alacaklı rehin konusu aracın doğrudan veya dolaylı zilyedi olabilmektedir. Şikayet konusu olayda rehinli alacaklı banka adına araç üzerinde zilyedliği yediemin Mehmet Bulut devam ettirdiğinden rehin sözleşmesinin yasal koşulları bulunmaktadır. Rehin konusu aracın rehinli alacaklı tarafından rehin verene rehin hakkını sona erdirmek üzere kesin olarak geri verildiği veya rehinli alacaklının rızası ile borçlunun eline geçtiği kanıtlanamadığından rehinli alacaklı bankanın araç üzerindeki rehin hakkı devam etmektedir. Rehin hakkı devam eden alacaklıya öncelik tanıyan sıra cetveline yönelik şikayeti reddeden mercii kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır104.” 
      Rehin konusu araç rehin sözleşmesinden sonra borçluya teslim edilmişse MK’nun 853. maddesine uygun kurulmuş bir rehnin varlığından söz edilemez; örnek;  
      “Satışa ve bedeli paylaşıma konu araç, alınan kredinin teminatı olmak üzere davalı …..... A.Ş’na rehnedilmiş, banka da bu aracı yediemin olarak Şahin Metin'e teslim etmiştir. Rehin sözleşmesinin geçerli olması için M.K.nun 853. maddesi uyarınca rehin konusu aracın doğrudan zilyedi olabileceği gibi dolaylı olarak zilyedi de olabilir. Rehinli alacaklının dolaylı zilyed olması halinde rehin konusu araç alacaklı dışında bir başkasının fiilen egemenliği altında bulunmakta, alacaklı zilyedliğini bu kişi aracılığı ile sürdürmektedir. Somut olayda ...….. A.Ş rehnedilen aracı borçlu şirket temsilcisi Şahin Metin'e teslim etmiştir. Bu durumda M. K. nun 853. maddesine uygun olarak kurulmuş bir rehnin varlığı kabul edilemez. Merci Hakimliğince bu yönler gözetilerek şikayetin kabulü gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir105.” 
      Menkul rehinlerinin kendi aralarındaki sırası MK’nun 860. maddesinde düzenlenmiştir. Hükme göre,  
      “Menkul birden ziyade kimselere rehnedilmiş ise bunlar alacaklarını rehin tarihi sırasıyla istifa ederler”. Hükümde birden ziyade rehinden anlaşılması gereken sonradan kurulan rehinlerle önceki rehinlerdir. Satış bedelinin bütün rehinli alacaklıların alacağını karşılanması halinde rehin sırasının önemi yoktur. Ancak satış bedeli bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde anılan madde hükmüne menkul rehinlerin sırasının tayin edilmesi gerekir. Satış bedelinden öncelikle bütün alacaklıları ilgilendiren satış ve paylaştırma masraflarının çıkarılması (İİK. 151. maddesinin atfı nedeniyle 138. maddesine göre) daha sonra rehinli alacaklılara sıralarına göre alacaklarının ödenmesi gerekir. 
      2- Gayrimenkul Rehni 
      Gayrimenkul rehni ipotek veya ipotekli borç senedi ve irat senedi şıklarında tesis olunabilir (MK m. 765). İpotek uygulamada en çok görülen gayrimenkul rehni türü olduğundan sıra cetveli yönünden ipoteğini gösterdiği özellikler üzerinde durulacaktır. 
      a- İpoteğin Taşınmaz Yönünden Kapsamının Sıra Cetveli Yönünden Önemi 
      İpoteğin taşınmaz yönünden kapsamında mütemmim cüz ve teferruat, sigorta tazminatı, tabii semereler, kira geliri ve kamulaştırma bedeli bulunmaktadır. Bunlar arasında uygulamada karşılaşılan sorunlar nedeniyle teferruat üzerinde durulacaktır. 
      aa-İpotekle Yükümlü Teferruat Üzerinde Menkul Rehni Kurulması Halinde Sıra 
      Taşınmaz maliki teferruat niteliğindeki menkulleri üçüncü kişilere rehnedebilir. Kanuni istisnalar haricinde menkul rehninin kurulabilmesi için bunun taşınmazdan ayrılarak rehinli alacaklıya teslim edilmesi gerekir. Bu ayrılmanın devamlılık arzetmemesi nedeniyle rehnedilen menkulün teferruat niteliğinin devam edeceği kabul edilmektedir106. Teferruata ilişkin menkul rehni önceki ipotekli alacaklının onayı ile kurulmuşsa bu durumda sıra kuruluş tarihine göre belirlenecek, söz konusu taşınır rehni önceki tarihli ipotek haklarından sonra gelecektir107. Yani bu durumda teferruat niteliğindeki menkul malın satılması halinde önce ipotekli alacaklının alacağının daha sonra lehine menkul rehni tesis edilen alacaklının alacağı ödenecektir. 
      Şayet ipotekli alacaklıların onayı alınmadan teferruat üzerinde menkul rehni kurulursa sıra nasıl olacaktır? Bu durumda MK. nun 853/II. maddesi hükmü dikkate alınarak lehine menkul rehni tesis edilen alacaklının iyi niyetli olması halinde, ipoteğe göre öncelik hakkına sahip bulunduğu kabul edilmektedir108. Tapu kaydında teferruat için yer alan kayıtlar tek başına iyi niyeti bertaraf edemez. Ancak lehine menkul rehni tesis edilen alacaklı menkul rehnine konu teferruatın daha önce kurulmuş bir ipotek kapsamında yer aldığını biliyorsa veya bilmesi gerekiyorsa bu durumda rehin hakkını kazanacak, fakat bu hak sıra bakımından ipotekten sonra gelecektir.
 
      bb- Teferruat Üzerinde Ticari İşletme Rehniyle İpoteğin Birarada Bulunması
             Halinde Öncelik Hakkı ve Sıra 
      Ticari işletme rehninin teslim şartı aranmaksızın kurulan bir tür menkul rehni olduğunu daha önce açıklamıştık. Ticari işletme de yer alan makine ve araçların aynı zamanda işletmenin üzerinde bulunduğu taşınmazın teferruatı olması halinde ipoteğe mi, yoksa ticari işletme rehnine mi öncelik tanınacağı konusunda yasal düzenleme mevcut değildir. Bu durumda değişik olasılıklara göre sıranın belirlenmesi gerekir. 
      aaa- Taşınmaz Maliki İle Ticari İşletme Malikinin Aynı Kişi Olması Halinde Sıra  
      Ticari işletme rehninin önce kurulması halinde tapuya bu rehin geçirilmiş olsun olmasın109 üzerinde ancak bu rehinden sonra gelen ikinci derece rehin hakkı kazanacaktır110. İpotek tesis edildikten sonra ipotek kapsamındaki teferruatın ticari işletme rehniyle üçüncü kişiye rehnedilmesi halinde ipotek hakkının mı, yoksa ticari işletme rehninden doğan hakkın mı önce geleceği hususu tartışmalıdır. 
      Bir görüşe göre “bu durumda lehine ticari işletme rehni tesis edilen üçüncü kişi iyi niyetli ise menkul eşya üzerinde ipotek hakkından önce gelen birinci derece rehin hakkı kazanır111.  
      Diğer bir görüşe göre “lehine ticari işletme rehni tesis edilen üçüncü kişi iyi niyetli olsun olmasın ipotek hakkından önce gelen bir rehin hakkı iktisap ettiği kabul edilemez. Zira menkuller üzerinde iyi niyetle hak iktisabına ilişkin MK. nun 901. maddesi hükmü sadece şey üzerinde zilyedliğe sahip iyi niyetli müktesipleri korumakta olup, ticari işletme rehni alacaklısı rehne dahil taşınır işletme tesisatı üzerinde zilyed değildir112
      bbb- Taşınmaz Maliki İle Ticari İşletme Malikinin Ayrı Kişiler Olması
                Halinde Sıra  
      Ticari işletme rehninin önce kurulması halinde bir görüşe göre “işletme rehnine konu mal üzerinde ipotek tesis edilen taşınmazın malikine ait olmadığından ipoteğin ticari işletme rehnine konu şeyleri kapsaması mümkün değildir. İpotekli alacaklının iyi niyetli olmasının önemi yoktur113
      Reisoğlu ise “taşınmazın ticari işletmenin kayıtlı olduğu sicil bölgesi dışında yer alması ve gerekli özenin gösterilmesine rağmen işletme rehninin varlığını öğrenemeyen yani teferruatın taşınmaz malikine ait olduğunu zanneden iyi niyetli ipotek alacaklısının ticari işletme rehninden önce bir rehin hakkı elde edeceği  görüşündedir114
      İpotek hakkının önce kurulmuş olması halinde bir görüşe göre; ipotekli alacaklı teferruat niteliğinde üzerinde iyi niyetli olsa bile ayni nitelikte bir hak kazanamayacağından sonraki ticari işletme rehni alacaklısı ile aralarında çatışma çıkmayacaktır115.  
      Diğer bir görüşe göre “işletme rehni sahibinin iyi niyetli araştırılacak ipotek hakkından haberi olmadığı anlaşılırsa bu durumda teferruat üzerinde ipotekten önce gelen bir rehin hakkı elde edecektir116.
 
      cc- Teferruatın İpotek Veren Kişi Tarafından Finansal Kiralama Yoluyla
            Taşınmaza Getirilmesi Halinde Öncelik Hakkı  
      Finansal Kiralama Kanununun 8. maddesi uyarınca finansal kiralama sözleşmesi düzenleme şeklinde noterlikçe yapılır. Taşınır mala dair sözleşme, kiracının ikametgahı noterliğinde özel sicile tescil edilir. Tescilden sonra üçüncü kişilerin finansal kiralama konusu mal üzerindeki ayni hak iktisapları kiralayana karşı ileri sürülemez.  
      Hükme göre finansal kiralama yoluyla taşınmaza getirilen ve sicile kaydedilen teferruatın daha sonra taşınmaz üzerinde ipotek tesis edilmesi halinde ipotekli alacaklı iyi niyetli olsa dahi bu hakkını kiralayana karşı ileri süremeyecektir. MK. nun 777/II. maddesinin son cümlesinde teferruat üzerinde üçüncü kişilerin haklarının saklı tutulduğu belirtildiğinden FKK. nun 8. maddesi olmadan da aynı sonuca varılabileceği kanaati taşınmaktadır. 
      b- İpoteğin Alacak Miktarı Yönünden Kapsamının Sıra Cetvelinde Önemi 
      aa- Üst Sınır İpoteğinin Hacizde Sıra Cetvelinde Gösterdiği Özellik  
      Üst sınır ipoteğin temin ettiği alacak miktarı konusundaki tereddüt sıra cetveli düzenlenmesinde ve bu sıra cetvelinde itirazlarda da devam etmektedir. İpotekli bir taşınmazın satılması ve satış bedelinin tüm alacaklıların alacağını karşılamaması halinde bir sıra cetveli düzenlenerek satış bedeli paylaştırılacaktır.  
      İcra memuru sıra cetveli düzenlerken ipotek akit tablosunu Tapu Sicil Müdürlüğünden isteyerek ipoteğin ana para ipoteği mi yoksa üst sınır ipoteği mi olduğunu belirlemesi gerekir. Sıra cetveline alınan alacağı temin eden ipoteğin üst sınır ipoteği mi, yoksa ana para ipoteği mi olduğu konusunda çıkacak uyuşmazlık sıra cetveline itiraz prosedürü içinde çözümlenmesi gerekir. Bu itirazın hangi merciide ileri sürülebileceği konusu da tereddüt yaratmaktadır. 
      Kanaatimizce bir alacaklı alacağının ipotek kapsamında olduğunu ileri sürmesi halinde bu itiraz kendi sırasına yönelik bir itiraz olduğundan İcra Tetkik Merciinde şikayet yoluyla ileri sürülmesi gerekir. Bir alacaklı sıra cetvelinde alacağı ipotek kapsamında görülerek sıra cetveline alınan diğer bir alacaklının alacağının ipotek limit fazlası olduğunu iddia etmesi halinde bu itirazını mahkemede dava yoluyla ileri sürülmelidir. Zira bu itiraz sonucunda, davacının haklı çıkması halinde ipotek limiti fazlası itiraz eden alacaklıya ödeneceğinden sıra cetveline itiraz davasında verilecek karara uygun bir sonuç doğmaktadır. 
      Yüksek Mahkeme bir kararında “ipotek tarihleri davacı Sosyal Sigortalar Kurumunun haczinden önceki bir tarihi taşıdıklarından, İİK. nun 206. maddesi uyarınca satış bedelinin öncelikle ödenmesi gerektiğini, ancak ipoteklerin limitli (maksimal) ipotek olduğu durumlarda taşınmazların akit tablosunda belirtilen miktarla sınırlı olarak sorumlu bulunduklarından, ipotek. alacaklısı limit fazlası için ayrıca takip yaparak taşınmazları haczettirmediği sürece limitten fazla ödeme yapılamayacağını” belirtmiştir117. Bu durumda ipotek limit fazlasının başka alacaklıların itirazı bulunmuyorsa itiraz eden alacaklıya ödenmelidir. Üzerinde limit ipoteği bulunan taşınmazı satışından sonra İİK. nun 151. maddesinin atfı nedeniyle aynı yasanın 138. maddesi uyarınca önce paraya çevirme ve paylaştırma gibi bütün alacaklıların ilgilendiren masrafların satış tutarından ayrılmalı, artan paranın ipotek limitleri ve sırası gözetilerek alacaklılara dağıtılmalıdır.
 
      bb- Üst Sınır İpoteğinin İflasta Sıra Cetvelinde Gösterdiği Özellik  
      İflasta lehine üst sınır ipoteği tesis edilen alacaklının ipotek limitini oluşturan alacağının sıra cetveline öncelikli (rüçhanlı) alacak olarak kaydedilmesi, limit fazlasının ise adi alacak olarak altıncı sıraya yazılması gerekir118
      c- Derece Sisteminin Sıra Cetvelinde Önemi 
      MK. nun 785. maddesine göre “gayrimenkul rehin edilirken hangi ipotek derecesine kaydedilirse o derecenin ifade ettiği kuvvetle teminat teşkil eder. Rehin hakları, kendilerine tekaddüm edecek meblağ miktarı kayıtta irae edilmek sarfıyla ikinci veya herhangi bir derecede olmak üzere tesis edilebilir”. Taşınmaz üzerinde ipotek tesis edilirken rehin derecelerinin sayısı yönünden bir sınırlama olmadığı gibi derecelerin her birinin tutarının ne olacağı da malikin iradesine bırakılmıştır119. İpotek derecelerinin bir kısmı ne miktar teminat olduğu belirtilmek koşuluyla boş bırakılabileceği gibi üst sınır (maksimal) ipoteği veya ana para ipoteği tesis edilebilir. Bir ipotek derecesinin tutarı, bir kez belli edildikten sonra, aşağı derecelerdeki ipotek hakkı sahiplerinin muvafakatı olmaksızın artırılamaz. Çünkü böyle bir artırma, aşağı derecelerde bulunan rehin hakkı sahiplerinin teminatının azalması anlamına gelir. Bu ilkenin tek istisnası ana para ipoteğinde120 sözleşme faizinin sonradan yükseltilebileceğini kabul eden MK. nun 790. maddesinin ikinci fıkrasında yer almaktadır. Örneğin yüzde 25 akdi faizle kurulmuş bir ana para ipoteğinde faiz oranının yasal faiz oranına kadar yükseltilmesinde aşağı derecedeki rehin hakkı sahiplerinin muvafakatı aranmaz. 
      Bu istisna haricinde ipotek derecesinin tutarı aşağı derecelerdeki ipotek hakkı sahiplerinin muvafakatı olmadan değiştirilmez. Böyle bir muvafakat alınmaksızın rehin derecesinin artırılması halinde taşınmazın satışından sonra düzenlenecek sıra cetvelinde aşağı derecedeki rehinli alacaklılar yapılan artırmanın kendilerini bağlayamayacağını ileri sürebilirler. Konuya uygulamadan bir örnek vererek açıklamayalım121
      Bir taşınmazda üzerinde farklı kişiler lehine tesis edilen üst sınır ipotekleri şöyledir; birinci derecede 27.12.1976 tarihli 4.000.000 TL.lık, ikinci derecede 8.3.1977 tarihli 750.000 TL.lık, üçüncü derecede 25.2.1981 tarihli 40.000.000 TL.lık kurulduktan sonra ikinci derece 28.7.1981 tarihinde 98.868.000 TL. ya yükseltilmiştir. Taşınmazın 100.000.000 TL. ya satılması halinde sıra cetvelini şöyle düzenlemesi gerekir. Birinci derecede ipotek hakkı sahibine 4.000.000 TL., ikinci derece ipotek hakkı sahibine 750.000 TL., üçüncü derece ipotek hakkı sahibine 40.000.000 TL. ödendikten sonra kalan bakiyenin ikinci derece ipotek hakkı sahibi alacaklıya ödenmesi gerekir. Bu örnekte üçüncü derece ipotek hakkı sahibinin ikinci derecedeki rehin yükünün arttırılmasına muvafakatı bulunmadığı kabul edilmiştir. 
      Sabit derece sisteminde malik birinci veya ikinci dereceyi boş bırakarak üçüncü derecede ipotek tesis edebilir (MK. m. 785/ikinci cümle). Ancak saklı tutulan bu rehin derecesi, sonraki sırada tesis edilecek bir rehin dolayısıyla olabilir. Aksi takdirde, malikin kendiliğinden boş dereceler tesis edilerek bunlara ait sırayı saklı tutması mümkün değildir122. Boş derece bırakılırken sonraki sırada yer alan alacaklıların önceki sıranın boş bırakılmasına açıkça muvafakat etmeleri gerekir. Saklı tutulan öndeki derecelerde sonradan rehin hakkı kazanan alacaklılar doğrudan doğruya ve önceki bir tarihte sonraki derecelere tescil edilen rehin hakkı sahiplerinden önce gelirler123. Boş bırakılan dereceye irtifak hakları, gayrimenkul mükellefiyetleri ve kanuni ipotek hakları da alınabilir. Bu haklar sıralarını tescil tarihlerine göre alırlarsa da burada boş derecenin saklı tutularak tescil edildiği tarihin esas alınması gerekir. Boş bırakılan dereceye MK. nun 766/a maddesi uyarınca yabancı para ipoteği de tesis edilebilecektir. Ayrıca bir derecede sona eren Türk Parası ile kurulan ipoteğin yerine yabancı para ipoteği de tesis edilebilecektir. 
      Burada üzerinde durulması gereken diğer bir konu da üst sınır (maksimal) ipotek alacağının henüz doğmamış olmasının gerek hacizde gerekse iflasta sıra cetvelinde göstereceği özelliktir. Erel, bu durumda ihtiyati hacizler için öngörülen İİK. nun 138/son maddesi hükmünün kıyasen uygulanması gerektiği görüşündedir124
      d- Sözleşmeden ve Kanundan Doğan İpoteklerin Kendi Aralarındaki, Diğer
          Sınırlı Ayni Haklar ve Hacizler Karşısındaki Durumu ve Sırası   
      aa- Sözleşmeden ve Kanundan Doğan İpoteklerin Kendi Aralarındaki Sıra  
      Sözleşmeden doğan ipoteklerde sıranın derecelere göre belirleneceğini yukarıda belirtmiştik. Derecenin boş bırakılması ancak sözleşmeden doğan ipoteklerde söz konusu olup, tescile tabi kanuni ipotekte önceki derecenin boş bırakılması mümkün değildir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için örnek verilecektir. Taşınmaz malikince birinci derece saklı tutulup, ikinci sırada sözleşme ile ipotek tesis edildikten sonra tescile tabi kanuni ipotek kurulduğu takdirde sıralama şöyle olacaktır; Tescile tabi olmayan kanuni ipotek haklarından MK. nun 780/II ve 782. maddelerinden doğan alacak ilk sırada yer alacak, MK. nun 791. maddesinden doğan alacak ise bağlı bulunduğu ipotekle aynı sırada örneğin ikinci derecede yer alan ipotekli alacaklı sigorta yaptırmışsa aynı sırada bu alacağını alacaktır. Saklı tutulan birinci dereceye bir ipotek tesis edildiği takdirde MK. nun 780/II ve 782. maddelerindeki alacaklardan sonra birinci derecede yer alan alacak, daha sonra sırasıyla ikinci sıradaki alacak ve tescile tabi kanuni ipotek hakkı yer alacaktır. 
      bb- İpotek Haklarının Diğer Sınırlı Ayni Haklar Karşısındaki Sırası  
      Sözleşme ile kurulan ipoteklerde ipotek hakkı diğer sınırlı ayni haklar (irtifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyeti) karşısındaki sırası bir görüşe göre işgal eden derecenin sırasına göre değil, kendi tescil tarihine göre tespit edilmelidir125. Bir diğer görüşe göre ipotek haklarının diğer sınırlı ayni haklar karşısındaki sırası, rehnin tescil tarihine göre değil, işgal ettiği derecenin sırasına göre tespit olunmalıdır126. İrtifak hakkı ve gayrimenkul mükellefiyeti terkin olunduğu tarihte, bu hakların sahipleri taşınmazın bedelinden haklarını almakta, sıra itibarıyla sonra gelen ipotekli alacaklara karşı rüçhanlıdırlar. Bu hakların değeri tapu kütüğüne kayıtlıysa, icra memurluğunda resen nazara alınacak, kayıtlı değilse, hak sahipleri talep ettikleri miktarı sıra cetvelinin düzenlenmesi sırasında icra memurluğuna bildirmeleri gerekecektir127
      cc- İpoteklerin Hacizler Karşısındaki Sırası 
      Bir taşınmaz önce haczedildikten sonra ipotek tesis edilirse, haciz ile malikin tasarruf hakkı MK. nun 920. maddesi anlamında tahdide uğrayacağından (İİK. m. 91) haciz, ipotekten önceki sırada yer alacaktır128. Tescile bağlı kanuni ipoteklerin tescilinden önce taşınmazın haczedilmesi durumunda da haciz koyduran alacaklıya öncelik tanımak gerekir (İİK. m. 91). İflasta, haciz yoluyla yapılan takip, borçlunun iflasına karar verilmesi üzerinde durur ve kararın kesinleşmesi ile düşer (İİK.m.193). İflas tarihinde henüz paraya çevrilmemiş hacizli taşınmazlar da iflas masasına girer (İİK.m.186). Bu durumda hacizler düşmüş olduğundan haczin ipotekten önce konulmuş olması alacaklıya öncelik hakkı vermez129.
 
      e- Birden Fazla Taşınmazın Aynı Alacak İçin İpotek Edilmesi Halinde Paraların
          Paylaştırılması 
      Bir alacak birden fazla taşınmaz ile teminat altına alınabilir (MK. m. 770/1). Birden fazla taşınmaz asıl borçluya ait olabileceği gibi, başka şahıslara da ait olabilir. Aynı alacak için rehnedilen birden fazla taşınmazların her birinin borcun tamamından da sorumlu olmaları halinde toplu rehin söz konusu olmaktadır. Birden fazla taşınmazın üzerinde tesis edilen rehinlerde her taşınmazın alacağı belli bir kısmını temin etmesi hali MK. nun 770. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Taşınmazların aynı malike ve müteselsilen borçlu olan kişilere ait olması durumunda ipotek edilen her taşınmaz alacağın tamamını için teminat teşkil eder130. Bu durumda alacak muaccel olduğu takdirde alacaklı bu taşınmazların tamamının paraya çevrilmesini talep etmelidir. Buna karşılık icra memuru alacağı karşılayacak olanları paraya çevirir. 
      IV- Rehinli Olmayan Alacaklardan Önce Ödenmesi Gereken Alacaklar
            (İflas Masrafları- Masa Borçları) 
      İİK’nun 248. maddesinin başlığı “iflas masrafları ve masa borçları” şeklindedir. Madde metninde açıkça iflas masraflarının iflas alacaklarından önce ödeneceği belirtilmiş ise de masa borçlarından bahsedilmemiştir. Ancak masa borçlarının da iflas alacaklarından önce ödeneceği doktrin ve uygulamada kabul edilmektedir131
      İflas masraflarına örnek olarak, iflas kararının ilanına ve gereken yerlere bildirilmesine ilişkin masrafları, defter tutma, malların muhafaza ve satış masrafları, iflas idare memurlarının ücretleri, paraya çevirme ve paylaştırmaya ilişkin harç ve masrafları sayılabilir. 
      Masa borçları ise, iflasın açılmasından sonra ve devamı sırasında masa namına tekeffül edilen ve onun tarafından ödenmesi gereken borçlardır. Masa borçlarına örnek olarak, iflas idaresinin müflisin sanat veya ticaretinin devamı çerçevesinde akdettiği borçları, iflas idaresinin sebepsiz iktisap, haksız fiillerinden doğan borçları ve iflas idaresi tarafından tutulan avukatın vekalet ücretini sayabiliriz132
      İflas masrafları ve masa borçlarına sıra cetvelinde yer verilmez. İflas tasfiyesinde hangi sırada ödeme yapılacağının saptanması yönünden bu bölümde incelenmiştir.

      V- Rehinli Olmayan Alacaklar


      1- İmtiyazlı Alacaklar 
      İmtiyazlı alacaklar, adi alacaklara göre önce ödenmesi gereken alacaklar olup, bunların da kendi aralarında sıra vardır. İİK’nun 206. maddesinde imtiyazlı alacaklar 5 sıra halinde düzenlenmiştir. Ancak bazı özel kanunlarda da imtiyazlı alacaklar öngörülmüştür. Bu alacakların bir kısmının İİK’nın 206. maddesinde sayılan imtiyazlı alacaklardan önce ödenmesi gerekir. Şimdi bu alacaklar üzerinde durulacaktır. 
    1. İİK’nın 206. Maddesinde Öngörülen İmtiyazlı Alacaklardan Önce Ödenmesi
     Gereken Alacaklar 
      Özel kanunlarda düzenlenen bazı alacakların diğer alacaklara göre imtiyazlı olduğu belirtilmiş, ancak İİK’nın 206. maddesinde öngörülen imtiyazlı alacaklardan önce mi, yoksa sonra mı ödeneceği belirtilmemiştir. Bu alacakları, İİK’nın 206. maddesindeki sıralardan birine sokma imkanı olmadığından İİK’nun 206. maddesindeki imtiyazlı alacaklardan önce ödeneceği kabul edilmelidir133
      Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22/son maddesinde öngörülen alacak, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 471. maddesinden doğan alacak, İcra ve İflas Kanunu’nun 36. maddesinde öngörülen tehiri icra teminatı, Sigorta Murakebe Kanunu’nun 14/2. maddesinden doğan alacak, Avukatlık Kanunu’nun 166. maddesinden doğan alacak, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu’nun 16/son maddesinde öngörülen alacak ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 16/4. ve geçici 3. maddesinde öngörülen alacaklar, İİK’nun 206. maddesinde öngörülen imtiyazlı alacaklardan önce ödenmesi gerekir. 
      b- İİK’nun 206. Maddesinde Öngörülen İmtiyazlı Alacaklar 
      İİK’nun 206. maddesinde öngörülen imtiyazlı alacaklar 5 sıra halinde belirtilmiştir. Maddedeki düzenlemeye göre bir takım imtiyazlı alacaklılar diğerlerinden daha önce alacağını alabilecektir. Buradaki imtiyaz, imtiyazlı olanı şahsına değil, alacağa ilişkindir. Bu nedenle alacak devredilmeyen imtiyaz hakkının devri mümkün değildir134
      c- İİK’nun 206. Maddesinde Öngörülmeyen Ancak Bu Maddede Gireceği Sıra
          Belirtilen Özel Kanunlardan Doğan Alacaklar 
      Bazı alacakların imtiyazlı olduğu İİK’nun, 206. maddesinde öngörülen hangi sıraya gireceği özel kanunlarında gösterilmiştir. Bu alacaklar, Sigorta Murakabe Kanunu’nun 22/son maddesinde öngörülen alacak, 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 21. maddesinde öngörülen alacak, Bağ-Kur Kanunu’nun 17. maddesinde öngörülen alacak, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun 31/1. maddesinde öngörülen alacak, Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu’nun 37. maddesinde öngörülen alacaktır. Bunlardan Sigorta Murakabe Kanunu'nun 22/son maddesinde öngörülen alacak İİK’nun 206. maddesindeki üçüncü sıraya, diğerleri beşinci sıraya girer. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10/C maddesinde düzenlenen tasarruf mevduatı sahiplerinin alacağı İİK’nun 206. maddesinde l. sırada işlem görecektir.  
      2- Adi Alacaklar 
      Kadının şahsi mallarından doğan alacağının imtiyazlı olmayan yarısı ile rehinli ve imtiyazlı kabul edilmeyen bütün alacaklar İİK’nun 206. maddesindeki altıncı sıraya girer. Rehinli alacakların rehin bedeli ile karşılanmayan kısmının da bu sıraya girmesi gerekir. Ayrıca imtiyaz hakkının süre ile sınırlandığı durumlarda süresinin dışında kalan alacaklar da sıra cetvelinde altıncı sıraya alınırlar. 
      3- Sıralar Arasındaki İlişki 
      Sıralar arasındaki münasebet İİK’nun 207. maddesinde düzenlenmiştir. Her sıranın alacaklıların aralarında eşit hakka sahiptir. Bu nedenle, bir sıraya isabet eden para bu sırada yer alan bütün alacaklılara alacakları nispetinde eşit olarak paylaştırılır. Aynı sırada yer alan alacakların birbirlerine karşı önceliği bulunmamaktadır. Paylaştırmada, önceki sırada yer alan alacaklar ödenmeden sonraki sıraya geçilemez. Bütün alacakların ödenmesinden sonra bakiye kalırsa İİK’nun 196/son maddesi uyarınca iflastan sonra işleyen faizler ödenir. 
      Faizlerin ödenmesinde İİK’nun 206. maddesindeki sıraya uyulup uyulmayacağı konusunda kanunda açıklık yoktur. İmtiyaz hakkı kanunlarımızda sınırlı olarak düzenlendiğinden faizlerin ödenmesinde aynı sıra takip edilmeyerek faiz alacakları garameten ödenmelidir135.

D- İflasta Sıra Cetveline Karşı Başvuru Yolları İle İlgili Sorunlar

      I- Sıra Cetveline Karşı Şikayet Yolu


      Sıra cetveline karşı şikayetin sıra cetvelini ibrazdan itibaren 7 gün içinde sıra cetvelini düzenleyen iflas idaresinin bağlı bulunduğu yerdeki tetkik merciinde ileri sürülmesi gerekir. 
      Sıra cetveline karşı şikayet hakkı bulunanlar, ilgili alacaklılara, müflis ve istihkak iddiasında bulunan üçüncü şahıslardır136. iflas dairesi de, iflas idaresinin konuya ve hadiseye uygun olmayan kararlarına karşı şikayet yoluna başvurulabilir (İİK m. 223) 
      Şikayet sebepleri, alacaklının verilen sırayı kabul etmemesi, sıra cetvelinin düzenlenmesine ilişkin kurallara uyulmaması, sıra cetveline şekil noksanlığı bulunmaması, sıra cetvelinin tam ve açık olmaması137 ve sıra cetvelinde alacağın red sebeplerinin gösterilmemesidir.

      II- Kayıt Kabul Davası


      Kayıt kabul davası, kısmen veya tamamen reddedilen alacağın, sıra cetveline kaydını ve dolayısıyla tasfiyeden pay almayı amaçlamaktadır. Alacaklının bu davaya sıra cetvelinin ilanından (şayet İİK’nun 223/3. maddesindeki yükümlülük yerine getirilmişse tebliğ tarihinden) itibaren 15 gün içinde açması gerekir. Bu süre hak düşürücü olup, bu sürenin geçirilmesi halinde reddedilen alacak, o tasfiye bir daha ileri sürülemez. Ancak sürenin geçirilmesi alacağı ortadan kaldırmaz. 
      Davanın, alacağı kısmen, veya tamamen reddedilen alacaklı tarafından basit tasfiyede iflas dairesi, adi tasfiyede iflas idaresine karşı açılması gerekir138
      Görevli mahkeme, iflasa karar veren ticaret mahkemesinin bulunduğu herhangi bir ticaret mahkemesidir. Ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde dava ticaret mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.  
      Yetkili Mahkeme, iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemelerinden herhangi biridir. Burada yetki kamu düzeninden olduğundan, sözleşme ile başka bir mahkeme yetkili kılınamaz139
      Kayıt kabul davasında ticaret mahkemesi kayıt talebinde bulunduğu tarih itibariyle bir alacağın mevcut olduğunu ve bu alacağın ortadan kalkmadığını saptaması halinde alacağın masaya kayıt ve kabulüne karar verilmelidir. Mahkeme kararıyla sıra cetveline alınan alacak müflisin mallarının paraya çevrilmesinden sonra düzenlenecek pay cetveline göre tasfiyeden pay alacaktır. 
      Kayıt kabul davasında ispat yükü davacı alacaklıdır. Davacı alacağın varlığını ve miktarını kanıtlamalıdır. Bu davada harç ve vekalet ücreti maktudur. Basit yargılama usulüne tabi bu davada adi tatilde görülür; temyiz ve karar düzeltme süresi adli tatilde işlemeyi devam eder.

      III- Kayıt Terkini Davası


      Bir alacaklının, sıra cetveline kabul edilen başka bir alacaklıya karşı açacağı sıra cetveline itiraz davası, İİK’nun 235. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Alacaklı bu davada, sıra cetveline kabul edilen bir başka alacaklının alacağının sıra cetvelinden terkinini, veya silinmesini isteyebilir, kabul edilen miktar kadar alacağı bulunmadığını ileri sürebilir yahut sırasına itiraz edebilir. Uygulamada bu dava kayıt terkini veya kayıt silme davası olarak isimlendirilmektedir. 
      Dava açma süresi yönünden kayıt kabul davasından farklılığı bulunmamaktadır. Bu dava alacağı kısmen de olsa sıra cetveline kabul edilen alacaklılar tarafından, alacağının esasına, miktarına veya sırasına itiraz edilen alacaklılara karşı açılır. 
      Kayıt terkini (kayıt silme) davalarının görevli  ve yetkili mahkeme yönünden kayıt kabul davalarından farkı bulunmamaktadır. 
      Kayıt terkini davalarında ispat yükü davalı alacaklıya düşer. Davalı alacaklı kural olarak sıra cetveline kabul edilen alacağının varlığını, miktarını ve kendisine verilen sıranın doğru olduğunu ispat etmelidir140. Davacının da davalıya karşı olan iddialarını defi yoluyla ileri sürüp, bunlara ilişkin delil ibraz etmesi mümkündür. 
      Kayıt terkini davası sonucunda davalı alacaklının müflisten alacağı olmadığı veya iflas idaresi tarafından kabul edilen miktardan daha az olduğuna karar verilmesi halinde, bu alacağa tahsis edilen hisse, dava masrafları da dahil olduğu halde sıraya bakılmaksızın alacağı nispetinde itiraz edene verilir ve artanı da alacaklara sıra cetveline göre dağıtılır (İİK. m. 235/3). Ancak davacı alacaklıya yapılacak ödeme mahkeme değil, iflas idaresi hesaplar. Bu hesaplamaya karşı alacaklı tetkik merciine şikayet yoluyla itirazda bulunabilir141
      Davanın davacı lehine sonuçlanması davacının alacağını etkiler. Şöyle ki, eski sıra cetveline göre davalıya ait olması gereken meblağ ile, kayıt terkini davası sonucuna göre yapılacak düzeltme sonucu davalıya verilecek meblağ arasındaki fark davacının kazancıdır. Bu fark davacının alacağından fazla olursa, fazlası diğer alacaklılara dağıtılmalıdır (İİK. m. 235/3). 
      Sırasına itiraz edilen alacaklının rehinli veya imtiyazlı olmadığına karar verilmesi halinde, bu alacak adi alacak olarak altıncı sırada yer alacaktır. Bu durumda davacının kazancı, serbest kalan rehin veya imtiyazlı bedel değil, altıncı sıraya kaydedilen iflas alacağı ile serbest kalan rehin veya imtiyazlı bedeli arasındaki farktır142. Bu durumda davayı kaybeden davalı alacaklı, yalnızca imtiyazlı veya rehinli sıradan mahrum olur, ancak yeni sırasındaki alacaklarla birlikte paylaştırmaya iştirak eder. Örneğin, sırasına itiraz edilen A’nın 40.000.000 TL birinci sırada imtiyazlı alacağının iflas idaresince kabul edildiğini ve tamamının ödeneceğini varsayalım. Davacı bu alacağın imtiyazlı olmadığına dair açtığı davayı kazanırsa, alacaklı A, adi alacaklı olarak altıncı sırada yer alacaktır. Altıncı sıradaki alacaklılara tasfiyede yüzde 20 ödeme yapılacak olması halinde, A’ya 8.000.000 TL. ödeneceğinden, alacaklının kazancı 32.000.000 TL. olacaktır. Dava açan alacaklı 30.000.000 TL. alacağı varsa bakiye 2.000.000 TL. diğer alacaklılara sıra cetveline göre dağıtılmak üzere masaya ait olacaktır. 
      Davacının sıraya yönelik açtığı davanın reddi halinde ise, sırasına itiraz edilen alacaklı, sıra cetvelinde kabul edilen sırada tasfiyeden payını alacaktır.

      IV- Teminat Mektubu Bedellerinin Masaya Kaydı


      Bankalar teminat mektubu lehdarı ile aralarındaki kontrgaranti sözleşmesine göre teminat mektubu düzenleyerek vermektedir. Teminat mektubu veren bankanın ve muhatabın aynı zamanda veya farklı zamanlarda iflas etmeleri halinde muhatabın teminat mektubu bedelini bankanın ve lehdarın iflas masalarına nasıl kaydettirebileceği konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aynı şekilde iflas eden bankanın iflas masasına yazdırılan alacakla ilgili olarak müflis bankanın iflas eden veya etmeyen lehdara rücu edip edemeyeceği konusunda da kanunumuzda düzenleme bulunmadığından uygulamada duraksamalara neden olmaktadır. Bu başlık altında riski gerçekleşen ve gerçekleşmeyen teminat mektubu bedellerinin iflas masasına kaydı incelenecektir. 
      1- Riski Gerçekleşen Teminat Mektubu Bedellerinin Masaya Kaydı  
      a- Lehdarın İflası 
      Banka ile teminat mektubu lehdarı arasında düzenlenen kontrgaranti sözleşmelerinde bankanın teminat mektubunu tazmini halinde lehdara rücu edebileceği hükme bağlanmaktadır. Lehdarın iflasından önce, bankanın teminat mektubunu tazmin etmesi halinde, banka alacağını müflis lehdarın iflas masasına yazdırabilecektir143
      b- Bankanın İflası 
      Teminat mektubu veren bankanın iflası halinde muhatap teminat mektubunun riski gerçekleşmişse alacağın bankanın iflas masasına yazdırabilir. Teminat mektubunun muhataba verilmesi ile birlikte, banka kesin borç altına girmektedir. Ancak henüz tazmin etmediği, diğer bir anlatımda iflas masasına yazdırılan ancak ödenmeyen teminat mektubu bedelinin ödenmesi rücu suretiyle lehtardan talep edebilecek midir? 
      Müflis banka iflas idaresi tarafından masaya kabul edilen teminat mektubu bedelinin lehdardan tahsili kanaatimizce istenememelidir. Aksi halde lehdar, teminat mektubu bedelini bankanın iflas masasına tamamen ödedikten sonra masanın tasfiyesi sonucunda muhataba alacağı tam olarak ödenmemesi halinde, muhatap, ödenmeyen kısım için lehdara aralarındaki özel hukuk ilişkisinden sonra dolayı müracaat edebileceğinden, lehdarın bu şekilde mükerrer para ödenmesine sebebiyet verilecektir. Bu durumda banka iflas idaresi masasının tasfiyesinden sonra muhataba ödeyeceği kısım için lehdara rücu edebilmeli, rücu sonucu tahsil edilecek meblağın sıra cetveline göre düzenlenecek ek pay cetveli ile alacaklılara dağıtılmalıdır. Yargıtay, banka iflas masasının mektup bedelinin ödenmesini teminat mektubunun lehdarından kontrgaranti sözleşmesine dayanarak isteyebileceğini bir kararında belirtmiştir144
      c- Lehdar ve Bankanın Aynı Zamanda İflası 
      Teminat mektubu veren banka ile lehdarın aynı zamanda iflas etmiş sayılmaları için aynı anda iflaslarına karar verilmiş olması gerekmez, tasfiye muamelelerinin aynı zamana rastlaması yeterlidir. Muhatap teminat mektubu bedelini bankanın iflas masasına yazdırabileceği gibi, temel ilişki nedeniyle lehdardan olan alacağını da lehdarın iflas masasına yazdırabilecektir. Banka iflas masasına yazdırılan alacak miktarı banka kadar iflas idaresi tarafından lehdarın iflas masasına alacak kaydedilebilmelidir. Ancak kaydedilen bu alacağın şarta bağlı alacak olan yazılması gerekir (İİK. m. 197)145. Lehdarın iflas masasının tasfiyesi önce tamamlandığı takdirde, müflis bankaya ayrılacak payın bankaya, banka bulunmayan yerlerde mahkeme veya icra sandıklarına yatırılması gerekir (İİK. m. 250). Bankanın iflas masasının tasfiyesinin önce tamamlanması halinde tasfiye sonucu muhataba ödenen miktar kadar lehdarın iflas masasından bankaya pay ayrılması gerekir. Hemen belirtelim ki, lehdarın masanın tasfiyesi sonucunda bankanın muhataba ödediğinden az pay alması gerekiyorsa, bu durumda banka muhataba ödediği kadar değil, lehdarın masasından ayrılan pay kadar alacağını alabilecektir. 
      2- Riski Gerçekleşmeyen Teminat Mektubu Bedellerinin Masaya Kaydı  
      Lehdarın iflas tarihinde henüz tazmin edilmemiş teminat mektubu bedelinin İİK. nun 197 maddesine göre taliki şarta bağlı alacak olarak kaydına karar verilmesi gerektiği doktrin ve uygulamada kabul edilmektedir146. İflas tarihi itibariyle bankanın elinde hem riski gerçekleşmiş, hem de riski gerçekleşmemiş teminat mektubu bulunması halinde riski gerçekleşen teminat mektubu bedelinin kesin alacak olarak, riski gerçekleşmeyen teminat mektubu bedelinin ise sıra cetveline şarta bağlı olduğunu belirtilerek kaydedilmesi gerekir147. iflas tarihinden sonra riskin gerçekleşmesi ve teminat mektubu bedelinin bankaca ödenmesi halinde, riskin gerçekleştiği tarihteki ödeme miktarı esas alınarak alacak sıra cetveline geçirilmelidir148
      V- İflas Tarihine Kadar İşlemiş ve İflas Tarihinden Sonra İşleyecek Faizlerin
          Masaya Kaydı 
      1- İflas Tarihine Kadar İşlemiş Faizlerin Masaya Kaydı 
      İİK. nun 195. maddesi uyarınca rehinli alacaklar haricinde iflasın açılması ile müflisin muaccel (vadeli) borçları muaccel olur. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş faizle takip masrafları ana paraya ilave edilerek masaya kaydedilir149. İpotekle temin edilmiş alacakların faizleri rüçhanlı olarak masaya yazılır. Ancak üst sınır ipoteğinde iflas tarihinde limit fazlası faiz alacağı bulunması halinde bu faiz alacağı masaya adi alacak olarak kaydedilmelidir. Önceki iflas kararının Yargıtay’ca bozulmasından sonra tekrar iflasa hükmedilirse, faizin ikinci iflas tarihine kadar yürütülmesi gerekir. 
      2- İflas Tarihinden Sonra İşlemiş Faizlerin Masaya Kaydı Mümkün müdür? 
      İİK. nun 196. maddesine göre iflasın açılması ile birlikte iflas masasına giren rehinli rehinsiz bütün alacaklarda faiz işlemeye devam edecektir. Ancak işleyecek faiz oranları ve ödeme şekli yönünden rehinli alacaklarla adi alacaklar arasında fark bulunmaktadır. Rehinle teminat altına alınmamış alacakların iflas tarihinden sonra işleyecek faizi iflas masasına kaydedilemez. Ancak tasfiye sonunda ana paralar ödendikten sonra bakiye kalırsa ödeme yapılacaktır. Adi alacaklarda iflastan sonra işleyecek faiz oranı yasal faiz oranı olacaktır (İİK. m. 196/II). Rehinle temin edilmiş alacakların faizi rehinli malların satışına kadar devam eder. Diğer bir anlatımla, iflas tarihinden sonra işleyen faiz tasfiyesinden arta kalan bakiyeden değil, satış bedelinden ödenmesi gerekir150, işleyen faiz rehin gibi rüçhanlıdır151. Maksimal ipotekte limit dahilinde olmak üzere iflastan sonra işleyecek faiz de rüçhanlıdır152. Ancak ipotekli taşınmazın satılmasından önce limit fazlası faiz alacağı meydana gelirse bu alacak adi olup, İİK. nun 196/II. maddesi uyarınca ödeme yapılacaktır.

      VI- Rehinli Alacakların Masaya Kaydı


      Üzerinde rehin bulunan mallar rehin sahibi alacaklının rüçhan hakkı saklı kalmak kaydıyla masaya girer ve iflas idaresi tarafından en yakın ve münasip zamanda paraya çevrilip muhafaza ve satış giderleri çıkarıldıktan sonra rehinli alacaklıya hakkı verilir (İİK. m. 185/I). İflas masasına giren rehinlerin satılması ve bedelinin alacaklıya ödenmesi için tasfiye sonucunu beklemeye gerek yoktur. İflastan önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takiplere devam olunabilir. Ödeme emrine itiraz üzerine itirazın iptali davası açılmışsa bu dava ya da husumet iflas idaresine yöneltilerek devam olunur. Rehinli malın satış bedeli alacağın tamamını ödemeye yetmezse alacağın rehinle karşılanmamış olan kısmı adi alacak olarak masaya kaydedilir. 
      1- Müflise Ait Menkul Rehniyle Temin Edilmiş Alacaklar 
      İİK. nun 195. maddesi uyarınca iflasın açılması ile müflisin menkul rehniyle temin edilmiş müeccel (vadesi gelmemiş) alacakları muaccel olacaktır. Elinde müflise ait bir taşınır mal bulunan alacaklının bu malı İİK. nun 219. maddesi gereğince yapılacak ilandan itibaren bir ay içinde iflas dairesine vermesi gerekir. Aksi halde rüçhan hakkından mahrum kalacaktır. 
      Rehnin kıymetinin borsa rayicine göre alacağı karşılamaya kafi gelmeyeceği anlaşılır ve alacaklı rehinli malın satışını istemezse rehinli mal masada geçici olarak çıkarılır (İİK. m. 195/II). Ancak alacaklı bu durumda alacağın rehinle karşılanmayan kısmını masadan geri isteyebilmek için rehinli malı daha sonra mutlaka masaya geri vererek iflas idaresince sattırmalıdır153
      Alacaklı iflas tarihinden önce taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmişse iflastan sonra takibe iflas masasına karşı devam edilir ve satış bedeli İİK. nun 151. maddesi uyarınca paylaştırılır. Artan kısmı varsa bu kısım iflas masasına intikal eder. 
      2- Müflise Ait Gayrimenkul Rehniyle Temin Edilmiş Alacaklar 
      Müflise ait taşınmaz rehniyle temin edilmiş alacaklardan müeccel (vadesi gelmemiş) olanlar iflasın açılmasıyla muaccel olmayacaktır (İİK. III. 195/I). Bu rehinler rehinli taşınmazın satışından sonra da varlığını sürdürecektir (İİK. m. 244,125). İpotekle temin edilmiş alacaklar iflasın açılması anında muaccel ise alacaklının müracaatına gerek olmaksızın işleyen faiziyle birlikte iflas masasına kaydedilecektir (İİK. m. 231). Faiz oranı ve miktarı ana para ipoteklerinde MK’nun 790. maddesine göre tayin olunacaktır. 
      Üst sınır ipoteğinde limit dahilinde bulunan alacak ve faiz rüçhanlı kabul edilecek, limit fazlası ise adi alacak olarak İİK. nun 206. maddesinde öngörülen altıncı sıraya kaydedilecektir154
      Maddi hukuk yönünden sona ermiş yahut batıl olan ancak tapu kaydında gözüken ipotekle ilgili alacağın iflas masasına rehinli alacak olarak kaydedilmesi gerekir. Kaydedilmişse rehinli alacaklılarla, imtiyazlı ve imtiyazsız diğer alacaklılar kayıt terkini davası açma hakkına sahiptirler155. Tescile bağlı olmayan kanuni ipotekler ise iflasın açılmasından önce tapuda açıklayıcı nitelikte tescil yapılmamışsa, ancak masaya yazdırıldıkları takdirde iflas idaresi tarafından gözönüne alınıp incelenebilir156
      3- Üçüncü Şahsa Ait Rehinle Temin Edilmiş Alacaklar 
      Müflisin borcu için üçüncü bir şahsın rehin vermesi halinde rehinli mal iflas masasına girmez. Bu durumda rehnin paraya çevrilmesi yoluyla rehni paraya çevirerek alacağını alırsa, tasfiye sonunda onun hissesine düşen para kendisine verilmez, kanuni halef durumundaki rehnin maliki üçüncü şahsa ödenir157
      Rehnin maliki üçüncü şahsın masadan olan müstakbel rücu alacağını taliki şarta bağlı bir alacak olarak masaya kaydettirme hakkı vardır (İİK. m. 197, 250, 255/II)158
      VII- Geç Bildirilen Alacakların Masaya Kaydı (İİK. m. 236) 
      İflas alacaklıları ile istihkak iddiasında bulunacak olanlara bu haklarını kaydettirmek için adi tasfiye ilanından itibaren bir ay süre verilmiştir (İİK. m. 219). Tespit edilen bu sürede kaydettirilmeyen alacaklar iflasın kapanmasına kadar (İİK. m. 254) iflas masasına yazdırabilirler (İİK. m. 236/I). Geç kalmadan ileri gelen masraflar alacaklıya aittir. Alacaklıdan bu masrafları peşin vermesi istenebilir (İİK. m. 236/II). 
      İflas idaresi geç bildirilen bu alacak hakkında müflisin beyanını alarak (İİK. m. 230) inceledikten sonra bir karar verir. Alacağın kabulüne karar verilirse sıra cetveli düzeltilir ve ilan ile alacaklılara bildirilir (İİK. m. 236/IV). Bu değişik sıra cetveline karşı da İİK. nun 235. maddesi uyarınca 7 gün içinde şikayet, 15 gün içinde itiraz yoluna başvurulabilir (İİK. m. 236/V). 
      Geç bildirmenin en önemli sonucu, süresinde müracaat etmeyen alacaklının evvelce kararlaştırılmış paylaştırmaya katılmamasıdır (İİK. m. 236/III). Ancak paylaştırma kararlaştırılmamış paylaşma cetvelinin değiştirilmesini isteyebilecektir159
      İflas idaresi geç bildirilen alacağı reddederse, bu durumda sıra cetvelinin düzeltilmesi söz konusu olmayacağından red kararı alacaklıya tebliğ edilir (İİK. m. 234/II), ayrıca ilan gerekmez.  
      Masaya alacağını geç bildiren alacaklı önceki alacaklılar toplantısı kararları ve kesinleşmemiş muamelelerle bağlı olup, bunlara itiraz edemez. Örneğin; ikinci alacaklılar toplantısında üçüncü şahsın mülkiyete dayalı istihkak iddiası kabul edilmişse buna itiraz edemez. Daha önce düzenlenmiş sıra cetveli kesinleşmişse, o sıra cetveline karşı şikayet veya itiraz davası açamaz. Kesinleşen sıra cetveline göre alacaklılara ödenen paraların istirdadını isteyemez160.

E- Sıra Cetveli İle Pay Cetveli Arasındaki İlişki


      Masa malları kural olarak ikinci alacaklılar toplantısından sonra iflas idaresi tarafından satılmaya başlar. Satılan malların bedelleri tahsil edildikten ve sıra cetveli kesinleştikten sonra iflas idaresi tarafından pay cetveli ve son hesap yapılır (İİK. m. 247). 
      Pay cetveli, her alacaklıya sıra cetveline göre isabet edecek hissesini gösteren listedir. Bu nedenle iflas idaresinin pay cetvelini kesinleşen sıra cetveline uygun olarak hazırlaması gerekir. Sıra cetveli kesinleşmeden istisnai161 bazı haller dışında kesin dağıtma söz konusu olmaz. Sıra cetveline karşı açılmış bütün davalar sonuçlanmadan pay cetveli yapılmamalıdır162.
      Pay cetveli hazırlanırken ilk önce müflisin rehinli mallarının satış bedeli ile başlanır. Rehinli malın satış bedelinden önce rehinli malın aynından ayrılması gereken kamu alacakları için pay ayrılır (İİK. m. 206/I): Ondan sonra İİK. nun 248. maddesi uyarınca rehinli malın muhafaza ve satış masrafları çıkarılır. Kalan bakiye rehinli alacaklılara ayrılır. Rehinli alacakların ödenmesinden sonra bakiye kalmışsa bu miktar masaya dahil edilir ve adi alacakların ödenmesine tahsis olunur. 
      Rehinli alacaklardan sonra ise iflasın açılmasından ve tasfiyeden doğan masraflar ve masa borçları için pay ayrılır (İİK. m. 248). 
      İflasın açılmasından iflas tasfiyesinin kapanmasına kadar bütün masraflar ve masa borçları ödendikten sonra kalan para sıra cetveline uygun olarak düzenlenecek pay cetveline göre alacaklılara tahsis edilir163. Yani ilk önce İİK. nun 206. maddesinden önce ödenmesi gereken imtiyazlı alacaklara pay ayrılır, daha sonra aynı maddede öngörülen ilk beş sıradaki alacaklılar arasında taksim olunur164
      İflas idaresi pay cetveli ve son hesabı iflas dairesine 10 gün bırakılır ve bu hususla birlikte ayrılan payların miktarı her alacaklıya ayrıca bildirilir (İİK. m. 249/II): Alacaklılar pay cetveline karşı bu bildirimden itibaren 7 gün içinde şikayette bulunabilirler. Yapılan şikayetler karara bağlandıktan sonra pay cetveli kesinleşir ve tarifede öngörülen harç alınarak paralar dağıtılır. 
      Taliki şarta veya gayri muayyen vadeye bağlı alacaklara (İİK. m. 197) ayrılan paralar ödenmeyerek sağlam bir bankaya, bulunmayan yerlerde ise mahkeme veya icra sandıklarına yatırılmalıdır (İİK. m. 250). 
      İflas idaresi alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara, ödenmemiş olan alacak miktarı için aciz belgesi verecektir. Bu belgede müflisin alacağı kabul veya reddettiği yazılmalıdır. İflasta verilen aciz belgesi muvakkat değil, kat’i aciz belgesidir. Bu belge alacağı kısmen veya tamamen ödenmeyen iflas alacaklılarına verilir, ödenmeyen masa alacaklılarına verilmez. Aciz belgesinde yazılı olan alacak hakkında zamanaşımı ve faiz işlemez, bu belge ile alacaklı, borçlunun mallarının üçüncü kişi tarafından haczi halinde bu hacze iştirak edebilir (İİ0K. m. 100/I-1)165
Dipnotlar

2 yorum:

bu yazı sizin için faydalı oldu mu?